Bu akşam onca kalabalığın ardından tek kaldım evde. Balkona çıktım uzun uzun baktım. Uzun uzun düşündüm. Henüz batmıştı güneş ve yerini yavaş yavaş alacakaranlığa bırakmıştı. Günün en sevdiğim zamanı… işte o an. Tek bir parlak yıldız ilişti gözüme. Kim bilir kaç kişinin aynı anda bakıp bu benim yıldızım deyip düşlere daldığı geçti sonra aklımdan. Kaç içi pırıldayan, kaç gözü yaşlı gözlerin ışığıydı o yıldız. Kaç kişinin mutluluğu kaç kişinin hüznüydü… Sonra kendimi düşündüm o an. O anların çoğulu değil miydi belirleyen bir şeyleri? Yönümüzü, düşüncemizi.
Yapmak istediklerim geçti sonra aklımdan, yaptıklarım ve yapamadıklarım ne olursa olsun yapacağım dediklerim. O andı bana şu an bu cümleleri yazdıran, bir metin olmasını sağlayan.
Bundan bir zaman sonra nerede olacağım bilmiyorum ne yapacağım bilmiyorum, yapmak istediklerim ne kadarı gerçekleşecek bilmiyorum ama bir şeylerin ne bileyim o anların, o alacakaranlığın belki bu akşam gördüğüm o yıldızın içimdeki izdüşümü tutacak elimden. Biliyorum düşsem de kalkacağım yeniden. Çemberin içinde olsam da dışında olsam da kim bilir kendim içimde kafam dışında olsa bile… Atlayacağım o eşikten ya da o eşikte kalıp orda yaşayacağım. Hani araf denen o yerde. Mümkün değil mi dersin blog?
Yapmak istediklerim geçti sonra aklımdan, yaptıklarım ve yapamadıklarım ne olursa olsun yapacağım dediklerim. O andı bana şu an bu cümleleri yazdıran, bir metin olmasını sağlayan.
Bundan bir zaman sonra nerede olacağım bilmiyorum ne yapacağım bilmiyorum, yapmak istediklerim ne kadarı gerçekleşecek bilmiyorum ama bir şeylerin ne bileyim o anların, o alacakaranlığın belki bu akşam gördüğüm o yıldızın içimdeki izdüşümü tutacak elimden. Biliyorum düşsem de kalkacağım yeniden. Çemberin içinde olsam da dışında olsam da kim bilir kendim içimde kafam dışında olsa bile… Atlayacağım o eşikten ya da o eşikte kalıp orda yaşayacağım. Hani araf denen o yerde. Mümkün değil mi dersin blog?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder