Bazen diyor; sanki ortaçağda yaşıyorum şu hafif sarı-bulanık eski fotoğraflardaki gibi ve uzun fırfırlı elbiseler filan… Hiç sevmez oysa(nedense başka bir ülke oldu) Bir masa, mürekkepli arkası tüylü kalemler… Masa da büyük ama kahverengi ve de. Yerler ahşap. Arkada siyah kalın ciltli kitaplarla kaplı kocaman bir kitaplık. Belki bir şömine( yok burjuva değil J )oda 2. Katta. Pencereden bahçe görünüyor. Bahçede simsiyah bir at.
Bazen diyor; sanki çok eski bir zamana aidim. Ne bu metropol ne kentin ışıkları… Ben değilim diyor.
Fotoğrafta sırıtan bir kare. Sanki orayı kesince daha da güzelleşecek fotoğraf. Gitmesi gerekiyor sanki ordan.
Bir kahve fincanı var elinde. Diğer elince gaz lambası görülmeyeni arıyor yine ona ait olmayan bir zaman diliminde.
Bu karanlık, bu ucu görünmeyen ağaçlarla kaplı orman, bu gece, sis hiç gitmiyor gözlerinden.
Gerçek gibi karanlığa kayıyor aniden ayağı… Gerçek gibi tutamıyor ayın gölgesinden kaçan ellerini. Işığa çeviremiyor bir türlü yüzünü.
Bir guguklu saat çalıyor kimse duymuyor.
5 yorum:
"Diğer elince gaz lambası görülmeyeni arıyor yine ona ait olmayan bir zaman diliminde."
sanırım benimde şu aralar yaptığım bu ne yazık ki oysa aynaya bir bakabilsem göreceğim asıl ben nerede...
(: :)
bile bile karanlıkta dolaşıyoruz bazen...bile bile bakmıyoruz aynaya... bazen işte...
...ve zamanın sesini hep duymazdan geliyoruz...
...evet bazen bile bile kulaklarımızı tıkıyoruz elimizden geldiğince...
hoşgeldin sophie'nin dünyası bu arada(:
teşekkürler,hoşgördük:)
Yorum Gönder