16 Şubat 2015 Pazartesi

Şarkılar bir oyundur ya da siyah

İstanbul'da tam yaz sonu/ sonbahar başlangıçları. 2011. İstanbul'a ilk geldiğim zamanlar.
Anadolu yakasından gelip Eminönü'nde buluşalım diye anlaşmışız. Ama farklı yerlerde bekliyormuşuz. Ben ki hiç bilmiyormuşum kaç liman, kaç durak var.  Kulağımda  Ortaçgil/Şarkılarım Senindir çalıyor. Uzun bir süre anlaşamıyoruz, "limanda değil misin," " evet ben burdayım sen nerdesin" şeklinde geçiyor konuşmalar. "şarkılarım senindir" kısmında görüyorum onu. Sarılıyoruz. Yanında okuldan arkadaşı var. Kötü ve bir süre onlarda kalmak için İstanbul'da ve hep bizimle. İş görüşmesinden çıkmışım, ayağımda topuklularla yürüyorum. Elimden tutuyor, "çiçeğe benziyor ebruli" , sarılıyoruz sanırım, umutmuşum, insan unutmaya çalışınca beyni garip bir hızla çalışıyor, hoş bazı şeyleri  60 yaşına gelince dahi unutmayacak sanırım orası ayrı. Bilmiyorum ki neleri süzüp neleri bırakıyor. Bilmiyorum. "özenle seçilmiş sözcükler."

Vapura binmeyi hep sevdim, yine birlikte üç kişi vapura biniyoruz. Karşımıza torunuyla bir çift var. Elinde balık kraker var küçük kızın sanırım 5/6 yaşlarında. -Bak istersen abiyle ablaya okutalım "geçmiş mi son kullanma tarihi" diyor kadın. Elimize alıp okuyoruz bir şeyler, yanımızda deniz. Kıvırcık saçlı kız tamam diyor ama çok üzgün."Keşke inince jelibon alsam" diye bir cümle geçiyor aklımdan ama bir daha hiç görmüyorum o küçük kızı ve anneannesi ya da babaannesini.
Kadıköy'e geldik. Üç kişi sahilde oturduk., üşüdük, oturduk, üşüdüm, oturduk, üşüdüm. ayrıldık. Ben "karşıda" kaldım o Avrupa yakasında. O gece ben uykularda hep yakın akraba yataklarında tertemiz çarşaflarda. Ama diğer evde kıyamet kopuyor, O kıyametten sonra ben onu ne zaman arasam yanımda buluyorum. Bir gece sokulup "ben neredeyim, -evindesin" gibi bir konuşma geçiyor, insan sarılınca dünyayı unutuyor.  "şarkılar bir renktir çoğu zaman, ben bir ressamım o zaman".
Sabah...
 İnsan çatıdaki martıları görünce gülmekten kendini alamıyor. ah o şaşkın martılar. bir gelip bir giden martılar...
"sıkıştırılmış bir tuğla gibi artık ayıramazsın birbirinden"

Zaman geçiyor. Keşke o zaman geçmese. Keşke onlar olmasa.

"Şarkılar bir şiirdir çoğu zaman."
Ben artık şair değilim.

İstanbul yerli yerinde, vapurlar yerli yerinde, vapurdaki deniz, denizdeki rüzgâr ve dalgalar yerli yerinde.  Filmler yerli yerinde, şarkılar,konserler yerli yerinde. "bu kaçıncı artık hiç yorulan yok"
Ama şehir gidiyor, şehir sana farkettirmeden hiçbir şeyi gidiyor.


"gerçeklerde düş  var, düşler gerçeklerde."

O kadar zaman geçtikten sonra şarkıların renklerinin de bir önemi kalmıyor.
İnsan hiçsizliğe bir çare bulamıyor.


"Şarkılar bir oyundur çoğu zaman"

Oyun bitti, şiir bitti, resim bitti.

İnsan sadece ikindi vakti bir ağacın gölgesine yaslanmak istiyor.





Hiç yorum yok: