31 Aralık 2009 Perşembe

iyi seneler

sabahtan izmite  gidiyorum...
şimdiden herkesee iyi mutlu parlak seneler....
umarım 2009 u aratmaz 2010...

pazara görüşürüz...
güzel bir yıla uyanmak ümidiyle...
güzel bir sabaha..
hep birlikte...

26 Aralık 2009 Cumartesi

gizli özne


Belki birkaç kişinin yarım kalmış öyküsünün öznesiydim…
Belki günü çoktan geçmiş
Ah alan kısmındaydım…
Şimdi kendi öykümün gizli öznesi gibiyim
Fiillere sorular soruyorum
Cevabını alamıyorum

Boşlukta yüzüyorum


25aralıkikibin9

23 Aralık 2009 Çarşamba

yalnızca bir rüzgar...



"biz beceremedik hayatta mutlu olmayı belki" dedi annesine sütü ocağa koyarken...
"hiç hem de... hatta  hiç beceremeyeceğiz de" diye yanıt geldi...

bölük pörçük sırasız dağınık cümleler gibi yaşıyoruz;
oysa biri gelse eliyle koymuş gibi bulacak gibi...
tuhaf...

defalarca çalınmış bir senfoninin artık hiç bir zevk vermemesi gibi...
koltuklar kırmızı...
koltuklar eskimiş...
değiştirmeye gücümüz yok..

farklı yerlerde de olsa hep aynı notayı yanlış basıyouz..
yapılan ezberler ve pratikler hiç bir işe yaramıyor...

bu kadar kalabalık mıyız...
bu kadar kalabalıksak neden yalnızız...

bu kış bu soğuk bile hakkıyla değil
artık ayak izlerimiz bile çıkmıyor yürürken o bembeyaz olmadığından
silik silik adımlarımz...

bir rüzgar bekliyoruz.
ister sert olsun ister meltem kadar sıcak...
hafif hafif essin ya da alıp götürsün istiyoruz
bir rüzgar...
alıp götürecek
ya da aldanıyoruz.
oysa,
sadece bir rüzgar yeter demişti...
...
çıkmayacak bir rüzgarı beklemek....

içimdeki müzik hep aynı bir adım öteye geçemiyor...

keşke çok mutlu olsam da mutlu etse yazdıklarım diye düşündü dışarıdaki yağmuru elindeki fincanla izlerken...

18 Aralık 2009 Cuma

Guguklu saat




Bazen diyor; sanki ortaçağda yaşıyorum şu hafif sarı-bulanık eski fotoğraflardaki gibi ve uzun fırfırlı elbiseler filan… Hiç sevmez oysa(nedense başka bir ülke oldu) Bir masa, mürekkepli arkası tüylü kalemler… Masa da büyük ama kahverengi ve de. Yerler ahşap. Arkada siyah kalın ciltli kitaplarla kaplı kocaman bir kitaplık. Belki bir şömine( yok burjuva değil J )oda 2. Katta. Pencereden bahçe görünüyor. Bahçede simsiyah bir at.
Bazen diyor; sanki çok eski bir zamana aidim. Ne bu metropol ne kentin ışıkları… Ben değilim diyor.
Fotoğrafta sırıtan bir kare. Sanki orayı kesince daha da güzelleşecek fotoğraf. Gitmesi  gerekiyor sanki ordan.
Bir kahve fincanı var elinde. Diğer elince gaz lambası görülmeyeni arıyor yine ona ait olmayan bir zaman diliminde.
Bu karanlık, bu ucu görünmeyen ağaçlarla kaplı orman, bu gece, sis hiç gitmiyor gözlerinden.
Gerçek gibi karanlığa kayıyor aniden ayağı… Gerçek gibi tutamıyor ayın gölgesinden kaçan ellerini. Işığa çeviremiyor bir türlü yüzünü.
Bir guguklu saat çalıyor kimse duymuyor.

16 Aralık 2009 Çarşamba

2010'dan neler isterim neler neler


en vefalı okuyucumlarımdan yazdığım günden bu yana beni bırakmayan sevgili Bekriyacım beni mimlemiş...
( nerden aklıma geldiyse böyle hitap ediverdim birden ) çook teşekkür ederim bu tatlı mim için...

gelelim konusuna : 2010'dan neler bekliyorum.. hımm efendim aslında içimdekiler isteklerim o kadar çok ki ama 2010 un gözünü korkutmamak babında kısa kesicem..
Öncelikle 2009 seni sevmedim. Bana bir başlangıç verdin pek mutlu olamadım. Sonra ülkemle ilgili hadiseler malum hepimiz biliyoruz tek tek saymayacağım ama umarım bu yıl daha az verirsin o getirdiklerinden...

  • 2010 bana öncelikle daha çok umut vermeni diliyorum.
  • olmasını istediğim bişi var onun olmasını çok istiyorum.
  • gerçekten mutlu olduğum bir işte çalışmak istiyorum.
  •  sevgi mi aşk mı sorusuna kesin bir yanıt vermek istiyorum.
  • denize inen bir sokaktan inip sabahları vapura binmek istiyorum:( her sabah.
  • istanbulu çok istiyorum:( hayatımda bir dönem orada yaşamak istiyorum..:(
  • eskişehirde iki eylül kampüsünde o ayaza rağmen şebnem ferahın konserine gidip deli gibi bağırmak istiyorum.
  • oradaki dostlarımla bir rakı balık yapıp sarılmak istiyorum biriktirdiklerime..
  • ezginin günlüğünün konserine gidip usul usul dinlemek istiyorum yine eskişehirde:) napim özlem işte.
  • omzumdaki yüklerden teker teker kurtulmak istiyorum...
  • yine aklıma gelen olmasını istediğim bişi var şiir kitabı ile alakalı o olsun lütfen...
  • çok değil ama istediğim tüm kitap ve dergileri alıcak kadar param olsun...
  • hatta hayalini kurduğum ev ve o kocaman kütüphane bu yıl olsun...
  • bi akşamüstü adada şarap kedi müzeyyen rüzgar ve tahta masa eşliğinde onunla sohbet etmek istiyorum.
  • hayatıma hem biraz daha renk gelsin hem de yavaş yavaş bir düzen olsun istiyorum.
  • kafamda biriken sorulara bu yıl kesin, net bir cevap bulmak istiyorum.. hem de çok.
  • uzaktaki sevdiklerimin bir gece yarısı kapısını çalacak kadar yakın olmasını istiyorum.
  • gece yarısı sokakta dolaşmayı da özledim e yalnız değil tabi... burda da değil...
  • gitmek istediğim şehirlere gitmek istiyorum...
  • bir de önceden böyle kurra çekilirdi kim kime çıktığı bilinmeden hediye alınırdı süpriz olurdu.. ondan çekti canım niyeyse:)
  • hee bir de bol bol nutella yiyip kilo almamak istiyorum :p

mor kedi ister ister de ister ama 2010 verir mi bilemem... 
yok yok aklımdan geçen şeylerle kıyaslarsam yine de sözümü tuttum cidden kısa oldu (:

tüm blog arkadaşlarımın dileklerinin gerçekleştiği bir yıl olsun...
bu mim de okuyan herkese gitsin :) hmm bir de kabul ederlerse mayacıma, dalgaları aşmak , gece sorgulamaları ve eserceye  gitsin:)

15 Aralık 2009 Salı

okyanus

tutanacak bir şeyler varsa eğer bırakma
hayat hiç gitmez nasılsa olsa
o hep kalır
arkandan bakar

yanında yürür
geçer gider kimi zaman
yetişemezsin
ama
okyanus dibi yalnızlığın kadarsa yalnızlığın
işte o zaman
varsa tutanacak bir şeyin
bir tek
yazıdır
ona tutun
bırakma
sadık kalan  tek şey o'dur sana

14 Aralık 2009 Pazartesi

.Asfalt.




Şimdi bak bakalım şöyle
Geldiğin geçtiğin o yollara
Hala duruyor mu ayaklarımız o taşlarda
Hala kaş çatar mı o gri asfalt
Kış sabahlarında

12 Aralık 2009 Cumartesi

her neyse/k



biz neysek her neysek
notaların boğucu sesi
kimbilir
ondan bu ritimsiz adımlar


ve
mevsimlere inat
yaşama inat


inatla kırmızı
inatla mor
inatla mavi
masmavi


ama hep
siyaha aşık
yolu hep siyaha vuran
siyahta  durup dinlenen
demlenen


yine de her neysek
o' yuz işte


aramızdaki o aralık
arkamızdaki boşluk
bakamayız arkaya bu yüzden


düşüverecek gibi his..


Sahi biz neyiz?
Mor Kedi /Onbiraralıkikibin9

11 Aralık 2009 Cuma

değişim

blogta yeni bir düzenlemeye gidiyorum.Bundan böyle alıntı yapmamaya yalnızca kendi yazılarımı yazmaya karar verdim.. olanları sildim..yani ne edebiyat sitesi ne haber sitesi olsun istiyorum tabi yorum ve eleştiri her zaman olucak.Belki zamanla adını da değiştiririm.Fotoğrafları filan da değiştiricem bana ait olanları koyucam ama ona daha zaman var sanırm boyut filan küçültmem gerek.Artık bakalım:)
Birkaç istisna olacak sadece...
bir de şu kopyalama işine yardım isticem bilen varsa. sağ tıklayıp kopyala yazısı çıkmaması için ne yapmak gerek bir bilen yardımcı olursa sevinirim.

9 Aralık 2009 Çarşamba

boz yap / çember

yazıp yazıp sildiğim kelimelere yenisi eklenmiyor..gözlerimden düşüyor yine düşlerim... yeni yıl geliyor ...
pek bir şey ifade etmiyor...

kulaklarım dışarıdan gelen iyi kötü tüm seslere pamuk tıkamış..
cümlelerim cebimde güneş bekliyor, ışık bekliyor kış yeni gelmiş oysa...
ruhum üşüyor...
aklım sessiz...
aklımdan yere düşen renkler pus ve yağmura bulanmış kıştan sebep...içimden geçenler yine soğuk düş etkisi yaratıyor...

...ve çember büyüdükçe merkez küçülüyor.

hayat hep aynı sahnesini  izlediğim bir film gibi...üç geri bir ileri...


göçebe olsa da ruhum
bedenim toprak, kökleri derinde...
bundan sebep
ayrık otu gibi duruşumuz onunla ...

hayatla bir türlü uyuşmayan, parçası bulunmayan, kenarları bir türlü tutmayan boz yap gibiyiz...
parçalarımız bir türlü uyuşmuyor... denk gelemiyoruz... yanlış ele oyunuyoruz...
hayat sarı yapış yapış...  yağlı vıcık vıcık... ellerimden kayıyor.. yere düşüp yuvarlanıyor.. uzaklaşıyor... tutamıyorum...






8 Aralık 2009 Salı

Rüyamda Uçan Bir Balık





Rüyamda bir uçan balık olduğumu gördüm…
Denizin en derininden gidip gökyüzüne bile yaklaşan uçan balık
Hem uçan
Hem balık
Kristal gibi deniz
Yıldız gibi
Parlak deniz
Yanımdan geçenler vardı
Yanımdan hızla uçanlar
Hızla yüzenler
Ben
Sakin

Mavinin bokunu çıkartırcasına bir mavi
Sonsuz
Dipsiz
Rüyamda uçan balıktım
Kanatlarım puldan
Kanatlarım parlak
Kanatlarım yaşamdan
Kaç mavi görebiliyorsan hayalinde
O kadar mavi
Hatta göremediklerin bile
Rüya
İşte

Yaşamak yani
Yaşamak için yaşamak
İçim dışım köpük köpük
Beyaz
İçim dışım bulut bulut
Mavi

Bu kadar sis ve pus varken penceremden
Siyah en sevdiğim renkken
Yüzlerce gölge varken peşimde
Denizin sesi çağırmakta
Rüyamda                                                  
Kısa
Acısız
Hepsi yazdığım süreden daha az
Hissettiklerim
Rüya
Mavi
Ve
Beyaz
Rüyamda uçan bir balıktım
Hem uçan
Hem balık
Seyreden denizi
Ve âlemi
Işıl ışıl bakarak

Rüyamda
Uçan
Bir
Balık
Tım

Bir an sustu acıyan yerlerim
Kesiklerim geçti
Yalnızca an

Sonra
Açtım gözlerimi
Rüya
Bitti







görsel: deviantart

7 Aralık 2009 Pazartesi

ne kadar uzağa gidersen git aklındakilerden kurtulamadıkça kambur olurlar sırtında

5 Aralık 2009 Cumartesi

Ortaçgil Hafifliğinde Bir Anı

Malum yaklaşık bir haftadır gelişmiş bir mikropla savaşıyorum çekişmeye dönüştü tabi. Neyse efenim bu ara kafam gürültü götürmediğinden pek bişi dinlemedim birkaç gündür ise sakin usul usul ortaçgil dinliyorum.ohh böyle nasıl iyi geliyor...ilaç gibi...

98 zamanlarıymış Bülent Ortaçgil'in "Light" albümü çıkmış.Ben lise hazırlıktaydım sanırım.Ablam da çok severdi Ortaçgili doğumgünü yaklaştığı için onun albümünü almaya karar verdim.Tabi kaset devri o zaman cd filan yok piyasada.Albümün yeni çıktığını da öğrendim her okul çıkışı tırım tırım arıyorum küçücük yerde.Okulda arkadaşlarıma soruyorum güya benim gibi olan arkdaşlarıma "o kim" diyolar delleniyorum "bilmiyo musunuz ?" diye  hayır bilmiyolar sinir olmuştum nasıl bilmezler diye "kim o kızım var mı öyle biri ben hiç duymadım" sesleri hala kulağımdadır.Sorduğum yerlerde de uzuncaa bir hmmmmmm'dan sonra "kim bülent ortaçgil bi dakka bakalım kalmamış efendim" gibi cümlelerle çıkıyorum dükkandan.Tabi gülüyordum kasetler gelmiş gelmiş çok sevdiğim caaanım inegölün caaaanım onu tanımayan insanları son albümünü duymuş kapış kapış gitmiş tebi tebi ben de yedim diyerek söylene söylene çıkıyordum.Neyse ki bir yerden buldum sonunda albümü uçarak aldım filan, hatırlıyorum nasıl da sevinmiştim.Hala da durur o kaset.O  zamandan beri en çok sevdiğim albümlerden biri olmuştur.O zamandan beri uçarak kaçasım vardır burdan.Neyse konu bu değil...

seviyorum seni Ortaçgil çok hem de ...
ben de anımsattığın şeyleri seviyorum...
hissettirdiklerini seviyorum...
gülümsetmeni...
bağırmadan usul usul konuşmanı gitarını tıngırdatmanı...
dünyaya baktığın pencereyi...
gerçekleri söyleyiş tarzını
sorgulamarını....
sesinin rengini...
dinginliğini çok seviyorum....

benim söylememin belki hiç önemi yok ama yine de söylüyorum:
iyiki varsın...

şarkılarım senindir
şarkıların benim...

3 Aralık 2009 Perşembe

hastayım

uzunca bi ara evet ama feci hastayım blog.... :(
bayram yaramadı galiba bana ...
ilaç milaç serum derken hala kalkamadım...
artık iyi olunca yazarımm:)
sana şevval sam dan hastayım yalnızm şarkısnı armağan ediyorum:))) haha..




Music

22 Kasım 2009 Pazar

kesik


tüm kesikleri saysak
ne çıkar ortaya
...
kaç kesik sonra
yeniler kendini ruh
beden ortak olmaz mı o zaman ruha
bunca kesikle içim kaça bölünmüştür
açsam baksam sayılır mı
bu kadar şeffafken neden görmez kimse
lal'in aktığını bedende
neden bilmez kimse
bilen neden gider peki?
içim ezilirken
taşlarla basılırken ruhuma
tutamıyorum
bastıramıyorum parmağıma kesiklere
seyrederken içimden geçenleri
ortak oluyorum bu karnavala

18 Kasım 2009 Çarşamba

sevemedim


O kadar boya vardı ki yüzünüzde
Asla silmek gelmiyor içimden
Unuttuğunuz yüzünüz
Aynalarla yaptığınız anlaşmalar
Elimde değil
Sevemedim hiç
Yüzünüzü

13 Kasım 2009 Cuma

içimizdeki balıklar

ölüm dediğin aslında yalnızlıkmış bir sigara ver bana...
içinden şemsiye geçen şarkı bak...


ya yalnızlıktan sonra ne gelir
gerçek biz mi
büyümek mi
ya da dediğin gibi
kandırıldığını anlamak mı
o olmayacak vazgeçilmez sahne aslında hep düşümüzde kalıcak
her gün biraz daha yere batıp göğe çıkardığımız düşümüzde
düşen düşlerimizin içinde
boşluğa
girdiğimiz girdaplara

denizine balığına kayığına aldandığım koca yalan dünya
titretirsin iiçimin en derinini...
sanmam elbet üşümekten değil
titretirsin...
yana yana hem de
yana yana


ey dönüşüne yandığım dünya
içimdeki boşlukta döne döne nereye gidersin
bulur musun bir çıkış

alabalıklar olur mu içimde
bu kalabalık yalnızlıklarda
bilmem...
ölürler bazen, bazen uyurlar...
bazen daralıp çıkarlar
tutar yakalanır mı yeniden
içimizdeki balıklar....




MusicPlaylist











sebebi yok

10 Kasım 2009 Salı

özledik

öylee öylee özledik ki seni bilemezsin...


seni sonsuz bir sevgi, saygı ve şükranla anıyoruz.

...

çok özledim seni blog...
bi sürü akıntılar geçiyor içimden tutup yazamıyorum...

1 Kasım 2009 Pazar

şeffaf



O dışında herkes birileri…
Ve o birileri her daim var.
Her zaman kalabalık çevren…
Birisi hep tekil…
Birileri çoğul ama yetmiyor
Tekil çoğula baskın geliyor…
Birileri hep güzel şeyler söyler…
Vaatler… Vaatler…
Birisi senin gibidir…
Yaralıdır…
Yarasını yalayıp öperek seversin…
Apaçık olursun öylesine kendin olursun
Kanının dolaşımını görecek kadar saydam
Fark etmeden sarar yarasını
Yarasını sararsın…
İyileşir…
Gider…

31 Ekim 2009 Cumartesi

kasım düşü

kasım... ilk akşamüstü kapıda ve denize inen yokuşlarda... tüm akşamüstleri düşümde şimdi; içinden hep sen geçen bir düş gibi...

 üşüyen düşlerim gün gün düşer yaprak gibi dallardan... koca dallardan.. ıssız kalır düşlerim ve de çıplak ağaçlar gibi..üşür sarı kasımlarda....yağmura bulanır sonra toğrağa karışır... biten bir düşüm gibi..

düşen her yaprakla güneş te karışır toprağa...

susuş


hep sevdim gürültünü....
gürültünü sevdim çok...
sustun...
susmanı sevdim...
gittiğinde anladım gitmeni...
gelmelerini daha çok sevdim ..
telaşlı cümlelerini bir de...
sustun oysa..
uzun zaman sustun...
kağıttan gemiler yapıp
saldım akıntına...
dönmediler
dediğin gibi
herşey birgün biter...
herşeye inanmadım...
ama..
inandım sana..
sustun...
mecburen ben de...
şimdi araya reklamlar girdi...
tam bittiği yer burası ya da..
son yazısını göremedim
birkaç saniye farkla...

28 Ekim 2009 Çarşamba

çok ironik çok

2009 dan bıkmış yazımın altında 2009 için dileklerim yazısının görünmesi ne kadar ironik...
hayat bu işte..
bu ikisi arasında gidip gelen bir saçmalık

rüya

belki
tüm bunlar bir rüyadır..
yaşadıklarımız..
tüm bu olup biten..
yitirdiklerimiz..
sancılarımız..



hepsi bir rüya..
tüm bu kargaşa..
savaştıklarımız...

biriktiriğimiz herşey
rüya

ya öyleyse...

peki gözlerini açıp gerçeğe, görmeye cesaretin var mı ?

resim:deviantart


25 Ekim 2009 Pazar

birbirine bağlı iki ayrı yazı...


(aslında bikaç gün gecikmiş bir yazı evde olamadığımdan anca post edebildim)

Birkaç zamandır bir iki iş görüşmesine gittim. Gittiğim yerin kapısına 30metre kala bir mesaj geldi. Bir aksilik çıktı kusura bakmayın başka bir zaman haber vereceğiz diye. Tamam diye cevap gönderdim mesajı okudum ve güldüm. Evet, yeni bir aksilik daha. Hayat resmen dalga geçiyor kenardan halime bakıp gülüyor ama bugün ben bu olaydan sonra karşına geçip bir kahkaha atıp nanik yaptım. 
Aksilik. Evet, görünen bu. sisteme karşı olduğum için sistem beni bir türlü içine almak istemiyor. kenardan köşesinden yanaşmama sinir oluyor samimi olmadığımı onu aslında hiç sevmediğimi hep karşısında olduğumu biliyor… ısrarla almıyor beni içine.
Almasın ne mutlu..

Otobüse bindim ve kulaklığımı taktım ilk çalan şarkı eylül akşamı oldu.
Senin karşında daha güçlüyüm hayat bir sürü taş koy önüme umurumda değil her defasında daha sağlam duracağım karşında her düşmemde daha hızlı kalkıcam inan. Klasik sözler gelebilir bunlar sana ama sakın hafife alma.

Bir gün ben bu bağnaz yerden gidicem ve kendim için o çok istediğim şeyi yapıcam takım elbiseli somurtkan sıkıcı insan olmayı reddedicem. Bir gün o dergiyi kurucam. insanlar okumuyor sanatla kitapla ilgilenmiyor diyenlere inat çıkarıcam bu dergiyi. Editörü olucam ve de. bu dergi için asyaya afrikaya gidicem ve dünyanın en güzel fotoğraflarını çekicem. hala umutlu benim gibi düşünen bir şeylere inancını kaybetmeyen düş kurmanın gerçeklerden daha gerçek olduğunu düşünen insanlar olacak bu dergide. olumsuzluklar da olacak sonu iyi bitmese de olacak.
Ve bir gün ben cundaya taşınıcam. Yaşım belki40 belki 50 olacak ama şarabımı içerken denize karşı tahta masada otururken yazımı göndericem. Hep üzüldüm olmayışlara. Belki iyi ki oldu bugün o aksilik çünkü ben bunarı hiç düşünemezdim yoksa.

*****
Ne yaptım kendim için geriye dönüp baktığımda…
5 sene ye kadar geriye. Ne kaldı elimde.
Onun için gitmedim yurtdışına…
Onun için gitmedim İstanbula…

Onun için okumadım ikinci üniversiteyi.

Yamaç paraşütü yapmayı onun için erteledim...
Kamp yapmayı…
Şehirler görmeyi…
Gitar çalmayı…

Ne kadar çok şey varmış biriktirip yapmadığım ...

Anneme karşı çıktım...
Abim kadar sevdiğim insanın karşısına geçip dişi kaplan kesildim…

Savundum… Savundum… Çevremdeki herkese karşı savundum…

Ağladım bekledim…

Güldüm bekledim…
Mezun oldum bekledim…
Dans etmedim hiç o gelir diye…


Bir gün o bir günün gelmesini bekledim…

Verilen sözlerinin olmayışlarındaki hayal kırıklığımın geçmesini bekledim..
Bekledim…
Hepsi geçti…
Meğer her yapamadığı şey ayrı bir tuğla olup bir duvar örmeye yetebilmiş

Nasıl yavaş olmuş ki sert ve sağlam bir duvara dönüşmüş…

Ondan kopmaya çalışırken… kalkan olduğum kişilerin şimdi hepsi karşı bana….

ne yapıyorsun sen diye
o kadar uğraştın bu hale getirdin
şimdi neden vazgeçiyosun diye
ne kadar sağlam durmuşum; ki onu korurken kendimi tüketmişim yavaş yavaş fark etmeden.

Artık yer değiştiriyorum şimdi hayata karşı tutunuyorum ona karşı tutunduğum sabrı… Hayat… Senden daha neler çıkacak bilmiyorum ama artık kendime oynuyorum .
Zarı kendim için atıyorum…

Ya hep tek, hep yek…
Ya da dü-şeş

21 Ekim 2009 Çarşamba

çabuk geçsin


"Gidiyorum yine bu şehirden
Ayaklarım geri geri
Tekerlekler almış başını
Dönüyor dönüyor"

çok dinlerdim bu şarkıyı
sölerdim inceden inceye dönem dönem....

şimdi sadece dinliyorum gidememenin sancısını yaşayarak
şöyle bir gözden geçirdim 2009u

fene gelmemişti bilindik üç beş şey vardı evet ama kötü geçti be blog
şöyle istatistiğe vursak

en çok bu yıl ağladım
en çok bu yıl kararsız kaldım
en çok 2009 da fikir değiştirdim
en çok bu yıl bu kadar ümitsiz kaldım
boğuldum
tıkandım
gömüldüm
vazgeçtim
yenildim
özledim
isyan ettim
yoruldum
tıkandım
donuklaştım
çöktüm
direndim
düştüm
kanadım,
üzüldüm
yanıldım
korktum
ağladım

en çok bu yıl
ağladım
ağladım
en çok bu yıl
deli gibi
ağladım



hani erken bırakma şansım olsa hemen vericem
daha erken bitme şansı yok mu bu yılın
hoş
daha kötü bir yıl bekliyor olabilir


çabuk bitsin
ekim kasım aralık


sonbahar
çabuk geçsin

daha fazla üşümeye mecalim yok

18 Ekim 2009 Pazar

neden alçak gönüllü olup tevazü gösterdikçe insanlar gerçek sanıyoo kendini bi bok sanıp burnu kaf dağına çıkıyoooo

16 Ekim 2009 Cuma

hayat tavladır ve yere düşen yıldızlardır gözlerden



"dene yanıl gör gerçeği
geçmişi yok sayarak
mutlaka görmen gerek
bakana fark atarak
ağlayıp döndün yine
başına dert açarak
derdini açman gerek
dostunla tek atarak
hayat mars etti üstelik zar tutarak yine bense sıkıldım hep yek atmaktan kadere" gripin

Hayat tavladır… Sevmişti bu sözü...

Oysa tavla sevmez ki öyle çok dahası bilmez adamakıllı. Bu muydu sebebi ?

Adı: kendini peri sanan bir ölümlü
Yaşı ise son bir yıldır her gün farklı sebeplerden dilinde ama her gün
Mesleği henüz belirli bir mesleği yok her gün başka bir şey olarak kalkıyor…
Böcek toplayıcısı, hayalet avcısı, gönüllü sahaf gezicisi, bazı sabahlar ise daktilo tamircisi olarak uyanıyordu.
Cinsiyeti: kendini kadın sanan bir tırtıl.

ama Bugün bir şey oldu…
Gözlerinin etrafındaki çizgilerle yüzleşti bugün buna sebep olan ise bir başka kadındı…
Yüzüne “aaaa siz daha büyük duruyosunuz “deyince… Bir şey diyemedi..
“Ayy kırılmadınız dimi” sorusuna ise yok diyerek cevap verdi.

Aslında o an gerçekten hiç kırılmamıştı…. Üzerinde durmamıştı bile ama... Ama işte sonra yolda başını yasladı otobüsün koltuğuna o zaman düştü işte aklına.

Aradaki beş yaşın üstüne iki yıl da sen atsan aradaki 7 yıl nereye gitmişti?
bu çöküntü ne ara olmuştu?
o telaşlı ebemkuşağı nereye saklanmıştı?

Hangi boşlukta kaybolmuştu bu kadar sessiz ve habersiz… Sadakatsizce…
Kum saati gibi bir şeydi hayat evet… Eskiler çoktan biliyordu… Çözmüştü bunu… Kumlar bir uçtan diğerine o kadar çabuk doluyordu ki biz bir aptal gibi kumların düşüşüne bakarken her şey o arada oluyordu işte… her şey…
Birdenbire…
Biz bölüyorduk sadece zaman adını verdiğimiz şeye ..
Yıllara, mevsimlere, günlere, aylara ve anlara…
Eve gelince aynadan uzun süre alamadığı yüzüne baktı tek tek defalarca dokundu gözlerinin etrafındaki çizgilere... uzun uzun seyretti gözlerinin altındaki siyahlıklarını. İçimdeki gölgeler dayanmayıp dışarı çıktı herhalde diye düşündü .. Gülümsedi…
Acıyan canını yine dudaklarıyla yok etti… Dudaklarının etrafındaki çizgiler de bu yüzden çoğalmıştı belki… Düşündü. Aynayı bıraktı yüzünü sildi…
Fotoğrafları çıkardı… Zaten zamanın en acımasız tanığı onlar değil miydi? Anların topluluğu….!
Çoğu zaman çok güzel anların hem de….
Genelde hep mutluluk zamanlarımızda mı çekilir fotoğraflar?
Bu yüzden mi acıyarak bakmamız yıllar sonra onlara
Mutlu zamanlarımızı üstelik kendi mutlu anlarımızı kıskanmamız bundan mı yani?
Her yıl bir öncekinin daha kötü bir kopyası mı hayat?
Defalarca çekile çekile rengi kalmamış ve artık okunamayan kötü bir kopya mı?
Oysa eskiden… Çok değil daha birkaç yıl öncesinden… Gülünce gözlerinin içinin içi gülerdi kızın… Sakın abartı sanmayın gözlerinin içinin içi tabirini… Hani Japon çizgi film karakterleri olur ya öyle parlardı kızın gözleri. Bin bilmem kaç tane yıldız doğardı gözlerine.
... Hele dayanamayıp bir kahkaha patlatırdı ki şehrin tüm kuşları dolardı odaya sanki o an.
Fotoğraflara baktıkça ağlayası geldi…
Bir şans daha var mıydı?
Hep derdi vardı büyümekle ama sanki en çok bu sefer koymuştu en çok bugün canını yakmıştı
Kanatmıştı aynı yeri hem de… Yaranın en dibi burası mıydı? bilemedi....

Kime ağlamıştı bunca zaman?
Kime gitmişti bunca kayan yıldız, hangi mezarlığa ?
Bedelini ödeyen kendisi değil miydi?

Kum saati gibiydi hayat akışına kapılınca gözümüzü alamıyor… Kenara koyunca bir daha elimizi sürmüyorduk…
Peki, o kumların geçtiği anlar…
Bütün çizgiler orda mı birikmişti?
gözlerindeki tüm yıldızlar ayaklarının ucuna düştü şimdi....










14 Ekim 2009 Çarşamba

ardına bakıp yine de gitmek / gidememek


-Dön bir bak şu şehre arkanda bıraktıklarına belki fikrini değiştirirsin hı? 7tepe dizisinden bir replik.

Bir biz miyiz geride bıraktıklarımıza bakıp, kıyamayıp ta fikrimizi değiştiren…

Gidenlere el bile sallamadan kuş olup uçmalarını izlemek...

bütün düğümleri kalanın boğazına daha da düğümleyip gitmek...

iki satır yazmadan hem de...

Bir adı konmuş mu önceden bunun?

Geride kalandan başka?

Var mıdır?

13 Ekim 2009 Salı

belle!!!!




şimdi ben notre dame de paris müzikalinden 2 şarkıyı çoook seviyorum biri "Belle" diğeri de "Tu Vas Me Detruire" içlerinden de en çok rahibin sesini severim.. nasıl bir inandırıştır o .. ama burda orjinal videolarını koymadım.. onlar ayrı güzel...
nerdeyse hergün dinlememe rağmen bu videoyu yeni keşfettim geçen gün...
nasıl hoşlar... hele ki Daniel (yine rahip(: )...!! ben hep sevdim gülünce gözleri kısılan insanları..ısınıveririm hemen ..çok doğal ve samimi gelir...bu video da öyle oldu benim için...
onca sene fransızca görüp hep ingilizceden daha az sevmiştim ve unutmaya yüz tutmuştur benim için hani birisi bişi sorsa kalırım öyle ama burda fransızcaya aşık oldum yeniden resmen tee yıllar önceki gibi... ama en çok istediğim fransada bu müzikale bu kadroyla tanık olmak.. ah allahım nasıl nasıl isterim...:/
keşke...
genelde pek yazmam bu tarz yazılar ama artık yazacağım sanırım...

12 Ekim 2009 Pazartesi

the bird girl's illusion


-yes i am a bird girl..
my wings may be so weeny for now
but i soon turn a glorious bird with large wings...
when i am ready and be surrounded with my real dreams...
cause the dreams are the only reality as poe says...

when i reach the blue pink purple sky
i will look at you from just there above the clouds...
i know but now i am a weeny bird
and
this is the dream of a wenny bird girl..

listened Antony & The Johnsons Bird Gerhl while writing....

7 Ekim 2009 Çarşamba

*BarroCo


MusicPlaylist


Senden elimde tek kalan

Her gün kumsaldan toplar gibi senden taa içinden topladığım bu küçük renkli çakıl taşları

Biriktiriyorum onları

İrili ufaklı parlak mat kimi zaman iyice solmuş

Kimi yere atınca tüy kadar hafif sessiz belirsiz

Kimisi birbirine değince ateş çıkaranından

Ben hepsini sevdim

Ayrı ayrı okudum içtim baktım izledim

Aldım diğerlerinin yanına koydum hiçbirini sorgulamadım dışlamadım

Avucuma sığmıyor şimdi çakıl taşları

Ve giderek silikleşiyor siyaha dönerek

Kaybolana denk

Ellerimi kanata dek

Devam ediyorum

Belki aralarına bir midye ya da istiridye karışır da

Düzgün olmasa da olsa

Bir inci bırakır diye avucuma….


*( Portekizce'de düzgün olmayan inci)