11 Aralık 2007 Salı

cadı ağacı

ocaktı, mayıstı,temmuzdu,kasımdıı...günlerden bir gündü.. önemi yoktu..hiç...bekleyişlerimi asıyorum yine cadı ağaçlarına gelir de yeşerir belki düşler yeniden diye...

5 Aralık 2007 Çarşamba

ütopya sevgili !

Yumuk, ışıl ışıl gözleri vardı onu ilk gördüğünde... nasıl da parlıyordu gözleri, balığı çok sevdiği belliydi işte bu yüzden..

Kız uzun uzun baktı parıldayan bir çift kahve tadında göze...doğa gibiydi, toprak gibiydi.. doğal,özentisiz,samimi hem dağları alsa sırtına yorulmaz hem de küçük bir rüzgar esse eğilecek gibiydi... mavi gibi sonsuzdu, sarı gibi dingin, kırmızı gibi haşarı, siyah gibi asildi...

Tüm renkleri tek tek gördü kız sırayla , tüm renkleri ayrı ayrı bildi ve sevdi ayırmadan...
Bir sürü köprüden geçtiler birlikte, ışıkları ve denizfenerleri oldular birbirlerinin...

Kız sabırsızdı, uçarıydı, yapmak istedikleri,yapacakları,yapamadıkları,hayallleri,karamsarlığı, yüzmesi belki boğulması gereken bir sürü deniz,okyanus vardı, görmesi gereken kentler ve ülkeler.. o dingin, fırtınasız suda yüzer gibiydi..sakindi..hayatla savaşı yoktu,sabırlıydı..

Hem aynıydılar hem de alabildiğine uzaktılar birbirlerinden.. hem çektiler hem ittiler birbirlerini...hem çok uzağındaydılar birbirlerinin hem de şah damarları kadar yakın...Birbirlerini aradıkça kendilerine çarpıyor, bilinmeyen sırlarını buluyorlardı...

Ve bir gün gitti...ansızın.. "geleceğim" dedi sadece, "geleceğim bekle..."

kız bekliyor..geleceği günü bekliyor inat ve sabırla... özlenen gelmiyor..gelmedikçe hırslanıyor..hırslandıkça üzülüyor ... günler geçiyor, haftalar geçiyor, aylar, mevsimler değişiyor...kar yağıyor,yağmur yağıyor, güneş açıyor,bulut çıkıyor...gelmiyor...

artık saymıyor...

kız yanakları öpülesi çocuğa yeniden sarılmak istiyor...


iyiki doğdun çikulata renkli gözlü denizfeneri ....




4 Aralık 2007 Salı

Siyah Süt'ü bitirmek üzereyim...Bu akşam bitirceğim hatta biliyorum..Alıp götürdü beni.. çarçabuk okumalıyım bitirmeliyim hissine kapılıverdim.Gecenin en sewdiğim yanı da kendimden birşeyler bulduğum bir yazarın oynadığı kelimelerin arasında kaybolmak bir labirentin ışıklı ve görkemli yollarında gezenir gibi...

Bu aralar pek bişi yaptığım yok habire ilanları okuyup beğendiklerime başvuruyorumm.Bu süreç ne kadar devam eder bilmiyorum..İçimden yazmak gelse de içimdeki kötü periler engelliyo sanki beni..hayır şimdi değill , dur bekle ,daha iyisi olucak.. muhtemel ki o daha iyisi hiç bir zaman olmuyor söylenmemiş kelimeler kurulmamış cümleler olarak kainatın bir yerlerine bir daha bulunmamak üzere saklanıyolar..Bir gün çıkarlar mı acaba blog?

Ben bu soruyu sorarken kendimee sanki su yüzüne çıkmayı bekleyen milyonlarca küçük soru cadısı ellerindeki değneklerle üzerime üzerime geliyor "çıkar artık şu esin perilerini içinden !" diye iyi de nasıl? bilmiyorum ki durmadan soruyorum ..sadece soruyorum daha ne kadar bekleyeceğim bir şeylerin yoluna oturması ,üzerinden sular geçmesi için?

Biliyorum pişmem gerek daha..hamım daha olmadım biliyorum.. bu yüzden bekliyorum.. geçmesini bekliyorum...

31 Ekim 2007 Çarşamba


kapattım dört duvar odalarımı, dualarımı süzüp erittim içimde, bağladığım çaputları tek tek çözdüm... bekliyorum... dinliyorum sessizliğimi, karanlıktaki gölgelerimin ayak izlerini buluyorum el yordamıyla..biliyorum döner zaman, değişir ve geçer..uğruna yakılan adaklar biter mumlar söner.. kadehler yarıda kalır kimi zaman dudaktaki ruj iziyle...bir ben kalırım geride zaman yine döner...

6 Ekim 2007 Cumartesi


bu kadar özletme kendinii..

Ben yine eşyalarımı toplayacağım yarın. Kaçıncı sensiz terkedişim olacak bu şehri bilmiyorum. Ve beraber dönelim desemde sensiz başlayacağım yeniden kaldığım yerden. Alıştı bu ev yalnızlığa benimle beraber.. Kedi gitti, o yok, sen yoksun, okul yok nasıl başedicem hepsiyle bilmiyorum. Hani olsa içlerinden biri bu kadar koymayacak belki..

Hepsi gitti, herkez gitti.. Bari sen gelsen... Bu kadar özletme kendini..

30 Eylül 2007 Pazar

eylül (insanın ömrü uzar buralarda...)











































Çok severim Eylül tatillerini, çekilmiş sahilleri, yavaş yavaş kendi seyrine dönen küçük tatil kasabalarını, okullarına ve işlerine dönen misafirlerini uğurlar eylül. Kolay değil onca zamanın yorgunluğu vardır üzerinde. Çekilir dinlenmeye..Eylül de bitti ya tatillerde öyle... Bir kaç fotoğraf paylaşmak istedim eylülden geriye kalanları...

27 Ağustos 2007 Pazartesi

yolculuk










gidiyorumm..kısa bir yolculuğa çıkıyorum.. yaralarımı sarmaya..yenilenmeye...geçici olsa da şehri terkediyorum..ruhumu ve bedenimi özgür bırakıyorum..tembellik hakkımı kullanmaya gidiyorum..sabahları denizle uyanmaya gidiyorum.. şımarık dalgaları dinlemeye.. caretta carettaların diyarına gidiyorumbu sefer ben gidiyorum..kimse alınmasın, gücenmesin...















14 Ağustos 2007 Salı

meleklerr






*****
darmadağın her şey
yolum şaşmış
ne yasemin kokusu ne mor kıwılcımlar
hiçbişi yok sen uyursun ben resimler çizerim gözlerime
kalır durur
gün gelir
lazım alır
alır bakarsın
olur ya
belki görürsün
anlarsın
saklarsın
koklar
arkana yaslanırsın

sonra
gidersin
bana kalır
hüzün
ben bunları yine söyleyemem sana
anlatamam
kendi kendime yazar çizer ağlar dururum
sen uyursun ben gece yaşamaya başlarım
alırım ezgilerimi kapına gelirim
konuşur konuşur giderim


....ağustos akşamında yıldızlı bir gece...





1 Ağustos 2007 Çarşamba

SON SARDUNYALAR


Ah o yazlık sinemalar
Kapı önü akşamları
Saksıda son sardunyalar
Avluda el yazmaları


Ah ne kahraman, ne cesur
Ne güzel çocuklardık
Her yeni günü ümitle
Nasıl kucaklardık

Hem utangaç hem hevesli
Mektepli sevgililerdik
Pek kırılgan pek acemi
Bir söyler bin gülerdik

O pür telaş piyasalar
İlk sevda ilk gözyaşları
Yolları gurbete bağlar
Hep o gönül şarkıları

Ah kaldırımlar biliyor
Bir devir muhteşemdik
Güz güneşinden hüzünlü
İlk yazdan şendik

aklıma geldi yazmak istedim, playerda takılı kaldı bu akşam sezen aksu, hafif yağmur serinliğine iyi gitti.. sahi bir devir muhteşemdik; ilk çocukluk, ilk gençlik, ne kahraman ne cesurduk, kaldırımlarda bir söyler bin gülerdik mutluyduk, farkındaydık ta... ilk gençlik işte... güz güneşinden hüzünlü, ilk yazdan şendik...ilk sevda gözyaşları, ilk pür telaş halleri...ama dediği gibi sezenin hem utangaç hem hevesli mektepli sevgililerdik ,arkadaştık , saksıda sahiden son sardunyalar...

30 Temmuz 2007 Pazartesi

gönderilmiş mektup

...demişsin ya çok kötü oldum hep gelecekmişim gibi ama artık anladım... ben bugün öle oldum hala gelicen diye bekliyordum hala sana ew hakkında sorular biriktiyordum, her şeyimi biriktiyordum gelecektin ben hala o hayallerdeydimm ta ki şu ana kadar gerçekler neden bu kadar acı werici her zaman hani kardeşimdin kısa bir yolculuktu kısa bi ayrılıktı ama değilm iş neden hep güsel şeyler acı weriyo sen benim ilk aşkım gibiydin kısa ama güsel wazgeçlimez yeri doldurulmaz artık kime gelse hep seni arıcam hem sana benzeticem hani işim bu ya hep senle karşılaştırıcam ama ilk aşkım gibi sen de bi daha olmıcaksın.. Bir daha paylaşım hep acı we kısa olacak benden uzakta düşünüceksin başkaları olacak onların hikâyelerini dinleyeceksin... Sen benim üniversite hayatımın en unutulmaz anlarıydın hep arıcam ama hiç bulamıcam bi daha biliyorum...
Artık Türkiye daha anlamsız orada mutlu ol emii... Ben burada geriye kalanlarla geride bıraktıklarınla yaşamaya çalışyıorum tökezliyorum ama mühim değil kalkıyorum… Başarmaya çalışıyorum... Sensiz... Her şeyim eksik ve yarım…
Orada mutlu ol emii...Ben artık düş kurmıcam her geçen gün biraz daha öğreniyorum bunu... Hayat, dünya asla düşlere yer vermeyecek ama hala inatlaşıyorum işte... Saçmaladım biraz amacım seni üzmek değil sadece paylaşmak istedim hep yaptığım gibi artık gözyaşımı başkası silse de yahut hiç silinmese de öğreniyorum kendi kendine kalkmayı yerden...
Seni çok seviyorum kardeşim seni üzdüysem beni affet...Başkalarıyla yaşamaya çalışıyorum dünya daha anlamsız olsa da seni çok özlüyorum... Ve hep özlüceemm...
Gözlerimde boğulma diye ağlamıyorum yine de...
İçimdeki tüm güzel şeyleri iyiden yana ne warsa hepsini sana gönderiyorum n’olur hisset... ve Kendine dikkat et...

29 Temmuz 2007 Pazar

değişir elbet birşeyler böyle kalmaz
merdivenleden çıkarken soluksuz kalırsın ya 7. kata gelirsin dayanamz dinlenirsin.. nefes nefese kalırsın...
ben 2. kattayım , elimden tutam sırtımı sıvazlayan zemin katta kaldı hatta bodrumda paslanmayı göze aldı..
cümleler yetersiz, kelimeler anlamsız.. zaman ve boşluk..
bir şarkıyla eskiler gelir dersin birinde defterin bi köşesine yazdığı şarkı sözünü yazan (breaking the habbit) arkadaşınız gelir,sizin gibi hiseden sizin gibi düşünen sizin gibi biri sanırsınızz ,hiç ayrılamaycakmış gibi gelir size o anlarda yaşadıklarınız , paylaştıklarınız ders sırasında yazarak tartıştıklarınız gelir aklınızın bi köşesine.. özlersiniz.. değişen anları alırısınız yanınıza..değişen paylaşımları...zamansızca dilinize ve beyninize takılan şarkı sözlerini...
ve dünya sabırsızca bekler sizi elinde milyonlarca küçük sürprizleriyle..

dünyanın en güzel cümlelerini kurmak istiyorum şimdi...

birden bire bişiler gelsin aklıma kalıcı olsun istiyorum...
bu dünyadan gitme waktim geldiğinde ardımdan bişiler bırakmak istiyorum...
o sayfaların arasına yeniden girmek istiyorum...

ruhumu bırakıyorum boşluğa şimdi ve bekliyorum ardımdan gelicek olan gölgeleri sayıyorum kapıyı açıp tek tek içeri buyur ediyorum...

15 Temmuz 2007 Pazar

yalnız yalnız yalnız ya da hayat kırıkları

Aylardan Temmuz, Yıl 2007 günlerden Pazar yer Eskişehir vakitlerden gece, bir mahalle bir cadde bir dairenin 4.katı, balkon kapısı açık… Rüzgâr gelip gidiyor ara ara sarı perdelerde…

Yalnızız işte ya da yalnızım evet... Daha bir kabullenir oldum artık bahaneler de uydurmuyorum ,kılıf aramıyorum ne bileyim bir yerlere sıkıştırmıyorum aynalardan kaçmıyorum bol bol konuşuyorum çoğalan kendimle…
Tırtıldım belki kozamı örüyorum kelebek olmaya hazırlanıyorum ama daha çok zamanım var biliyorum her uğraş her çaba sancılı ve ağır geçer bu da öyle bir şey belki de uçana kadar kaç kez düşücem kimbilir ?

Şimdiye kadar yapmadığım hatta nefret ettğim şeyleri yapıyorum internet sitelerinin kadın bölümlerine girip moda güzellik gibi tavsiyelerine bakıyorum ama olmuyor belki işe yarar diyorum biraz da olsa gider sıkıntım bunalmışlığım diyorum ama olmuyor tek tek okumadan kapatıyorum yine sayfaları evet gözaltı morluklarım vardı ve ben mutluydum onlarla yaşamaktan krem sürüp ya da bilmediğim otlarla gezmek istemiyorum ben böleyim… Saçlarım güzeldi belki ama kırıktı bunun için zeytinyağlı kürler yapmak saçmaydı beni ben yapan saçlarımdaki kırıklarımdı kesince gitmez miydi sanki? zaten alt üstü saç kırığıydı!

Peki ya diğer kırıklar diğer boşluklar diğer yaralar ? Onlara da bitki kürleri iyi gelir mi acaba ruhumu bir günlüğüne çıkarıp assam balkona kurur mu ıslaklıkları...

Hava sıcak... Şuan nasıl da isterdim denize bakmayı bir hamakta uyuyakalmayı uzun zaman oldu deniz kabuğu toplamayı kumlardan, içinden yengeç çıkarmayalı çokça zaman oldu... Büyüdükte mi böyle olduk biz? Sevinçler azalır oldu tüm bu saçmalıklar büyüdük diye mi yani?
Bütün bir ömrü koca bir evde bir kediyle baş başa geçirmeye hazır değilim henüz o kadar büyümedim. Tamam, her şeyimi kendim bizzat ben yapıyorum dolabın üstü ödenecek faturalarla dolu, akşamdan koymam gerekiyor kapıya damacanayı susuz kalmamak için, her ayaidatı ne zaman vericem diye debeleniyorum, lavaboyu ben açıyorum tıkanınca tamam... Hem sınavlarım hem ev hem de iş bulmakla yükümlüyüm tamam ama daha fazlasına hazır değilim. Yalnızlık ta güzel ama çaya kaç şeker alırsın diyen biri olmalı ya Yücel’in değdi gibi olmalı ya olmalı... Yoksa kendi elimle ördüğüm duvarların altında kalacağım böyle giderse…

14 Temmuz 2007 Cumartesi

esin(ilk- sonraki aşklar yenilen tırmıklardır kedilerden-son)


esin

"ilk ask kedi gibi sessizce yanasti''
diye yaziyor raula jamis
frida kahlo'yu anlattigi kitabinda

ben zaten süpheleniyordum
kedilerden
birini gördügümden beri
senin kucaginda

''sonraki asklar yenilen tirmiklardir kedilerden''
desem
sevgilisini soyup
tepeden tirnaga
bakan olur mu

ayip olur mu söylesem
ten bir büyü gibi
kendine çekti hep beni

sirtta gezinen dil
dildeki nem
çözülen saç
saçtaki koku

"son ask, kedi disleri arasindaki ten"
desem
bir esinti gibi
agzimin kiyisindan geçer misin

bir göktasinin tüyleri olsaydi sevgili
esin
adina
benzeyen
bir ses çikartirdi
dünyaya düserken

ama yine de
süpheliyim
yildizlari seyretme bahanesiyle
geceler
iikiser ikiser
dama çikan


akgun akova

not: türk edebiyatı bölümünden gelen bir hocamız adınızla başlayan adı sizin adınız olan ya da içinizden siz geçen kaç şiir biliyosunuz diye sormuştu...düşündüm bilmiyordum.. son sınıftaydık.. onun üzrerine yazılan gecikmiş bir yazı...

resim alıntı

10 Temmuz 2007 Salı

gecenin öteki yüzü....

Aşk ta bir yalnızlıktır aslında... İki kişinin yalnızlığı birbirilerini yalnızlığının bilinmez sırlarına dokunma yaralarını görme ama saramama, bir oyalama, oyalanma savaşı... Aşk ta bir yalnızlıktır aslında birinin diğerine olan mecburiyeti diğerinin kayıtsızlığı... Didinip durması... Güçlüyle güçsüzün bir oyunu gibi…
Gece… insanın tüm mahrumiyetinin arkasındaki bütün sırlarının güne çıktığı o siyah vakit.geceye mahkumdur söyleyecek bir şeyleri olan..gece de onlara.. Birbirini tamamlar. Gece gün boyu bekler gündüzden kaçanları gündüzün ışığında barınamazları bağrına basmak için bekler bekler...
Kahve, kalem, tütsü, mum, birkaç ezgi, belki bir kadeh şarap gecenin öteki yüzü... Aşklarından ya da kendilerinden kaçanlarının, sığınanların sancılı korkularının sarı kokan mor açan sessiz açan çabuk solan açamayan belki de, çiçekler gibiydik…
Hem âşıktık hem yalnızdık hem çok sıcaktık hem de titriyorduk bu kısır döngüde haybeye yaşanıyor ömrümüz...

5 Temmuz 2007 Perşembe

bir dua!

işte yine... yeniden buradayım dönüp dolaşıp geldiğim yer..eskişehir...şehrin yine sessiz geceleri...gidenlerin ardından bana kalan yer..doya doya yanlızlaştığım ve tadını çıkardığım bazen bunaldığım yerr.. alışmak diye bir şey war mı ? alışmak zorundayım iştee fazla dağıtmadan devam etmek zorundayımm..dibe çakılmadan sığılarda yüzmek zorundayım.. ağıt yakacak yas tutacak ne zamanım war ne de öyle bir lüksüm...yolumu bulmak ve yönümü çizmek zorundayımm..
Allahım bana yardım et!
içimdeki sesi duyur ve onun için savaşma gücü ver... hayatın tutup kolumdan çekmesine izin werme.. beni daha da güçlü yap..
hayallerimin daha fazla eziilip yokolmasına izin vermee allahım !

alışmaya çalışmak diye bir şey yok alışmak zorundayım... üzülmemek diye bir şey yok üzülmem gerek.. ama gücüm yok... n'olur fazla sürmesinn allahım artık bitsiinn

27 Haziran 2007 Çarşamba


NE me quitte PAS

NE me quitte PAS

NE me quitte PAS

22 Haziran 2007 Cuma

up or down


UP OR DOWN

yukarı çıkmak ta aşağı inmek te bu kadar basit.

16 Haziran 2007 Cumartesi

bugün benim doğum günüm hem sarhoşum hem yastayım..


16 Haziran Bugün benim doğumgünüm.iyiki doğdum dimi blog:)

hayatımın önemli dönüm noktalarından birinde yine bir yol ayrımındayım. En fazla değişikliklerin, hayatıma yön wermenin eşiğindeyim. Biliyorum ne kadar yön wermeye çalışsanda hayatın kağıtları hep iyiydi senin elindekilerden. Sen de bildin elindekilerle nasıl iyi olman gerektiği.

Bugün benim doğum günüm. Pek te öle mutlu değilim. Adımdan olsa gerek şiddetli rüzgarlar esiyor içimde, etrafımda..


Neyseki güzel günler bizi bekler..eywallah dersin geçer gider....buda geçerr güülüm yaşamana bak....


çok parçalandım parçalandıkça çoğaldım diye inanmazsam nasıl yaşarım

bu da gelir geçer diye inanmazsam nasıl yaşarım...

hiç birşey boşuna yaşanmamıştır diye inanmazsam nasıl yaşarım...

herşey insanlar için bazen zor da olsaaa....


Bugün tam da nerde kaldıysam orda..yaşamam gereken ne warsa ordayım..tam ortasında...İyi ki doğdum....

14 Haziran 2007 Perşembe

şehir ve kız


ölümler çıplak gelir....


bu şehre ilk ayak bastığında hep bu şarkıları dinledi...

Yurdun soğuk koridorlarının yüzlerce odasından birinde yorganı çekip ağlayan ve uyumaya çalışan bi kızla tanışmıştı eskişehir. Sevdi onu birilerini werdi birilerini aldı. Kız alışamadı, sewer gibi göründü ama hep kaçmak istedi geri dönmek istedi hep iyiler war sandı şehir bıyık altından gülerken o hep böyle gidicek sandı.Gitmedi...

Bundan beş sene önce sevdi kız, sewildi de ama yetmedi, şehir ona aradıklarını wermedi sonra baktı hep mutsuz yüzler gördü kız... gün geldi onlardan biri oldu... ilkleri yaşadı, doyasıya güldü karnı ağrıyıncaya kadar, doyasıya ağladı bağıra bağıra ama şehir hala soğuktu umursamıyordu kızı.Kız kızdı şehre sövdü, bağırdı terketti onu ama şehir kulak asmadı..kız yapamadı yine döndü. Sonra aralarında bişi oluşmaya başladı kızın ve şehrin...

Kız sonra şehrin söylediklerine değil fısıldadıklarına kulak astı..durdu bekledi.. bekledii... bu sırada gelenler alanlar verenler gidenler oldu kız hep bekledi farketmeden sabretmeyi de ğrendi bir çok şeyin yanında...Kız bir verdiyse şehir beş aldı..Aldıklarını umursamamaya başladı sonra kız verdiklerine baktı çünkü.. hiç te fena değildi...

Kız sonra onları besledi onlarla güldü onlarla ağladı ve büyüdü onlarla ve çok sewdi şehri arkasına dönüp baktı pek te kötü sayılmazdı...sarıldı kız sımsıkı şehrin verdiklerine.. ama şehir yine galip geldi sewdiklerini aldı elinden, kız yıllar önceki haline benzetti kendini sawunmasız yine tek başınaydı...

şehri hala sewiyor, onu da insanlar gibi " olduğu gibi " kabullenmeyi öğreniyor... ama gitmesini hiç istemiyor ... neden diye sormuyor... ama çok özlüyor...


sen de başını alıp gitme ne olur... kız bu günlerde şehre hep bunu söylüyor gitmesine izin vermesin diye...


ama o dinlemiyor...


P.S. semam seni çok sewiyorum...can dostum ... gitmeni çok istiyorum ..ama gitmee yine de

6 Haziran 2007 Çarşamba

Gidiyorsun - Yağmur - Eskişehir....




Gidiyorsun
Beni bana bırakıp ayrılığa katlanıp
Biliyorum
Sen de benim gibi ayrılığa katlanıp
Artık bir derin sızıdır
Bize bizden gelen kalan
İçimizde saklanan
Artık bir ömür boyudur
Seni bana çağıran kalbimin kuytusundan
Gece yarıları
Sokak lambaları
Penceremde meraklı rüzgar
Okul çocukları
Pür telaş insanlar
Hiç birşey olmamış gibi
Oysa içimden kopğan bir sen değilsin
Umutlarım, anılarım, inançlarım var
Kendime gülümseyen bir halim olsa da
İçin için akan gözyaşlarım var
Gidiyorsun
Beni bana bırakıp ayrılığa katlanıp




Yağmur yağıyor şu an, dünyanın bir kentinde, eskişehirdeki bir evin balkonuna, seyrediyorum elimde sıcak bitki çayımla... daha yeni birini yolcu ettiyseniz öle ardından deli gibi yağan yağmuru izlemek iyi gelir insana hele fonda fikret kızılok akıyorsa inceden...


Yağmur dindi, Dünya kucağımda, fonda hala fikret kızılok ve toprak kokusu bir de gidenler gelse dana ne istenir ki !

25 Mayıs 2007 Cuma

her şey değişir hayatta....




Bugün ödewi teslim etmeye ittim blok kaldı üç ödew:( neyse bu da bişi.yolda moralim bozuldu dünkü bi olaya zaten sabah uyudum, sabah uyandım.zar zor yetiştirdm ödewi ama hocayı bulamadım,kapısından attım not yazıp.sonra çıktım yürüdüm yürüdüm malum bugün beniim k günüm aldım penguenimi k mı bindim otobüse oturdum.bir zamanlar çalıyodu mp3 çalarımda tam o srada eski yurdumun önünden geçti otobüs(farklı bi otobüse binmişim farketmeden)masal olur yaşananlar diyodu şarkı bana hiç konuşmadan. hiç konuşmadan yurda baktımm neler yaşamıştım burda .şu bahçede.şu telefon kulubesinde.şu bankta. kar topu savaşımız hepsi gözmün önnden geçti bir bir...nasıl da geçiyor zaman . eski aşklar rüyalarda yaşar mı gerçekten?...sonra pakize barıştanın yazısına takıldı gözlerim.sanki bugün hisstiklerimi anlatıyodu.boğazıma bişi takıldı,çözemedim.... şöyle diyordu yazı: Şöyle bir bakın geriye: "Aşık olduğunuz ,güvendiğini, farklı değerler biçtiğiniz nice insan tanıdıkça birer birer inmediler mi onları çıkarttığınız basamaklardan.O halde nereden biliyorsunuz başkalarının "put"laştırdıklarının durdukları yeri hakettiklerini.


Herşey değişir hayatta yalnızca buna inanın ve Senaca'nın yaptığı gibi hiçbir şeye sıkı sıkı sarılmayın.Onun söylediği gibi ' Kaderin size bahşettiği şeylere belli bie mesafede durun ki,istediği zaman onları rahatça alsın hayat, sizden koparmasın...' "




Çok zor, çok zor ....sımsıkı sarılmaşken elimizdekilere bunu yapmak zor biliyorum.Ama hayat öyle istiyorsa fazla bir seçenek yok.Bu kadar mı uyar insanın ruh hali ile karşılaştığı bir yazı....




Boğazıma hala bişi takılı çözemiyorum......

24 Mayıs 2007 Perşembe

sırada ne war ?


2 sınav- 6 kredi . taze bitmiş bi ödew +2 kredi.portlak gibi olmuş gözler. ağrıdan çatlayan bi baş. majezik-kuvvetli ağrı kesici.yapılması beklenen ödewler. okunacak kitaplar ve bir adet geçen sayının k'sı.

C'est fini !

22 Mayıs 2007 Salı

yok başlık

ödew yazmaktan başım tuttu!:S belkide bilgisayara uzun süre bakmaktan! çarşamba iki sınawım war ikisini de daha hiiççç bakmadım.Ödewlerin bitmeye niyeti yok.bu baş ağrısıyla daha ne kadar başedicem bilmiyorum.sıkıldım.başka şeyler yapmak istiyorum.bissürü jelibon alıp sinemaya gitmek istiyorum.ayaklarımı denize sokmak istiyorum.dalından meyve koparıp yemek istiyorum.tuza banıp yeşil erik ısırmak istiyorum.lise arkadaşlarımı görmek istiyorum.istanbul moda sahilindeki kedilere simit vermek istiyorum.vapura binip saçlarımın uçuşmasını istiyorum..offf.istiyorum işte şu bilgisayardan başımı bi süre tamamen kaldırmak istiyorum!....

17 Mayıs 2007 Perşembe

iyi birşeyler var ! evet evet var !


Son zamanlarda her şeyin kötü gittiği bir dönemdeydim ki bu sabaha kadar.Her şey üzerime üzerime geliyodu sanki sınavlar,sunumlar,üstüme üstüme gelen ödevler,izlemek zorunda olduğum filmler,yaptığım eleştiriler,mezuniyet,iş sıkıntısı,nolucak şimdi sorusu ve vesaireler vesaireler...... son sınıfın ruh hali tüm bedenime kabus gibi çökmüştü kısacası.Ama bu hafta tam allahım yeter bitsin artık yoruldum derken yaptığım ödevlerin beğenilmesiyle takdir görmesiyle bişeylerin iyi gittiğini aslında o kadar da kötü olmadığımı anladım.İyiyim evet!Sonunda yaptığımız işleriin değerini veren biri var.Ödevlerimiz bir dergide yayınlacak blog!Yazdığım birşey yayınlacak ,birileri okuyacak yazdıklarımı ...Teşekkür ederim hocam! Sizi seviyorum!

15 Mayıs 2007 Salı

Eskiler alıp Yeniler satıyorum...








Bir zamanlar Çengelköy vardı. Şimdi masal oldu, sahiden masal… Evde başköşeye oturttuğumuz makine giderek çirkinleşti. Delindi, bozuldu, rengi soldu, çürüdü. Masallar çabuk bitti. Her güzel şeyin kısa olduğu gibi. Dostlar vardı, komşular, gerçekten sevdiklerimiz vardı orada. Sevdalar vardı, uğruna her şey göze alınan sevdalar. Şimdiki gibi değil ama. Pazara çıkartılmış aşklar yoktu. Hatalar vardı pişmanlıklar hayat dair ne varsa işte… Eski aşkların hala rüyalarda yaşadığı bedenler vardı. Ruhları henüz kirlenmemiş yaşamlar vardı. Eskide kaldı ah o hayatlar… İnsanın bu kadar içine işler mi o notalar…
Sabahlar vardı. Yeşilin maviyle buluştuğu kaldırımlar, avlusunda rüzgârlar esen kahveler vardı, çay ve simidin paylaşıldığı tahta masalar vardı, tavla seslerinin uzaktan duyulan ağaç gölgeleri vardı… Akşamları rakı kokan mezeler, çarpıştırılan bardaklar yerine dertler vardı… Geri dönülmeyen yolculuklar vardı… Yeniden başlayan yeni sabahlar vardı. Bir şarkının içinden geçen hayatlar vardı... Kaybettim şarkımı bulan yok…

Ah nerede kaldı Çengelköy akşamları? Bütün yenileri verip eskileri alsam. Şarkının içinden geçen notaları, o esip geçen kavurucu rüzgârları yeniden bulsam.
Ah melodiler geçiyor aklımdan, yüreğimden ama kayıyor elimden. Çok özlüyorum. Çok özlüyorum, özlüyorum… Elimde ne varsa verip seni almak istiyorum. Yeniler verip eskiler almak…


Bulup dinleyin derim o albümü… Yeniden yeniden…

13 Mayıs 2007 Pazar

O Anlar....




Bu akşam onca kalabalığın ardından tek kaldım evde. Balkona çıktım uzun uzun baktım. Uzun uzun düşündüm. Henüz batmıştı güneş ve yerini yavaş yavaş alacakaranlığa bırakmıştı. Günün en sevdiğim zamanı… işte o an. Tek bir parlak yıldız ilişti gözüme. Kim bilir kaç kişinin aynı anda bakıp bu benim yıldızım deyip düşlere daldığı geçti sonra aklımdan. Kaç içi pırıldayan, kaç gözü yaşlı gözlerin ışığıydı o yıldız. Kaç kişinin mutluluğu kaç kişinin hüznüydü… Sonra kendimi düşündüm o an. O anların çoğulu değil miydi belirleyen bir şeyleri? Yönümüzü, düşüncemizi.
Yapmak istediklerim geçti sonra aklımdan, yaptıklarım ve yapamadıklarım ne olursa olsun yapacağım dediklerim. O andı bana şu an bu cümleleri yazdıran, bir metin olmasını sağlayan.
Bundan bir zaman sonra nerede olacağım bilmiyorum ne yapacağım bilmiyorum, yapmak istediklerim ne kadarı gerçekleşecek bilmiyorum ama bir şeylerin ne bileyim o anların, o alacakaranlığın belki bu akşam gördüğüm o yıldızın içimdeki izdüşümü tutacak elimden. Biliyorum düşsem de kalkacağım yeniden. Çemberin içinde olsam da dışında olsam da kim bilir kendim içimde kafam dışında olsa bile… Atlayacağım o eşikten ya da o eşikte kalıp orda yaşayacağım. Hani araf denen o yerde. Mümkün değil mi dersin blog?

9 Mayıs 2007 Çarşamba

bir varmış çok yokmuş...


Bir varmış bir yokmuş. Masallardan, masal olmaktan, masal görmekten yoruldum artık. Masalların aksine prens öpünce başlıyor aslında hep gaflet uykuları… Dipsiz kuyu karanlıkları… Bir varmış çok yokmuş…


*****

Hangi Tanrılar gelip kurtaracak beni. Hangi ilahi güç tutacak elimden. Hangi melek yol gösterecek bana. Ordaysan görmüyor musun? Bir şeyler yap, durma kurtar beni bu pür-yareden.



*****

Gelmişti zaten zamanı. Tam birden hazırlıksız oldu diyeceğim ne zaman hazırdım ki? Bitmişti zaten süresi dondurulmuş gülümsemelerin. Şimdi biraz nemli biraz ıslak ortalık. Ve kurutmaya bırakılacak daha sonra bu hali hazır kullanma zamanı bitmişliklerin. Kullanılmaya hazır paket sevinçler biriktirilecek zamanı gelince çıkartıp kullanmaya.


****

Ölüm dedikleri bu mu? İlla toprağa mı karışmalı beden? Yaşarken de havasız, susuz kalamaz mı insan. Ölüm denen şey böyle bir şey mi? İçindeki uçuruma düşüvermek. Kaybolmak. Boğulmak. Üşümek. Ölüm değil de nedir bu?



****

Benim, evet benim bu ve direniyorum ortada öylece düşmemek için… Uçurumlar vaat etmiştin. Ben uçurumların kenarımdayım şimdi tam de söylediğin gibi. Bu şehrin soğuk sisli sokaklarında direniyorum üşümemek için. Kaç yalnızlıktan sonra daha yalnız gelir boşluklar. Daha kaç yalnızlık gerekir kökünden tutup koparmak için. Çarmıha geriliyor ruhum, her gün biraz daha…
Bağırıyorum duymuyorsun, çığlık çığlığa sanki her yanım, kana kana susamış gibiyim…

böyle başlamak istemezdim..hiç...

Merhaba blog.Hoşgeldin.Ben de hoşgeldim.Neyse işte bu kadar, artık burdayız.Böyle başlamak gerçekten istemezdim ama bugünkü ruh halim daha doğrusu son 1 aylık ruh durumum ancak buna müsait.İdare ediceksin artık blog bir süre, malum son sınıf olmak feci bişi.İnsanın başından pek güzel bişiler geçmiyor bu dönem.Sınavlar,ödevler,sunumlar,erken kalkmalar ve yine ödevler yine sınavlar yine sunumlar....Ve niçin bu uğraş bilmiyorum(!)
Attım listeye 4 şarkı.Bak baştan söyledim bu gün öle çıztak çıztak halim yok(hoş çok sık olmuyo ya neyse).Hıh ne diyoduk.Şöle sağlam parçalar Anathema mesela : flying,parisienne moonlight,on last goodbye ardınan da jacques brel: ne me guitte pas.Nasıl ama ? Evet aklımla zorum var blog ve hatta bu şarkılarla bu gece sabaha kadar çalıp kafayı bulma niyetimdeyim.Anathemanın ciğerlerime kadar girmesini istiyorum bu gece.Kalbimin mengeneye sıkıştırılması,damarlarıma kadar acıyı hissetmek istiyorum hiç öle mozaşist falan deme bana dedim ya böyle başlamak istemezdim ama bağırıyorum avazım çıktığı kadar:

Somehow I knew you would leave me this way
Somehow I knew you could never stay
And in the early morning light
After a silent peaceful night
You took my heart away
I wish you could have stayed


Tekrar başa,tekrar başa bu sefer de :
...and it feels like I'm flying above you / dream that I'm dying to find the truthn / seems like your trying to bring me down / back down to earth ,back down to earth....

Bunlar akla zarar blog yaa:)...
Ben bunları düşünürken biralarını yudumluyorlar salonda arkadaşlar.Ne dersin katılsam mı onlara .Yarın ki sunum için iyi gelir mi acaba ?