28 Aralık 2008 Pazar

.....


akşam sefası- kahve kokusu - denize inen yokuşlar- baharda salıncaklar- yılın ilk dondurması - kiraz mevsimi- toprak kokusu - yeni alınan kitap- çam ağaçları-yılın ilk karı-deniz ve yosun kokusu - yarım kalan düşler- söylenmemiş sözler- göğe bakma durağı-kızarmış ekmek- baileys - keman sesi- elma yeşili- ille de elma şekeri- mırıldandıklarım- dilime takılan şarkı- sabah telaşı- vapur sesi- martı çığlığı - yeni türkü- vivaldi- rüzgar çanı- aynalar- mimozalar- gökkuşağı- sabah yeli- ada sahili - divit kalemi - balık ekmek - çay-simit - cuma günleri-otobüs camları - ve üç noktayla biten tüm cümleler...

8 Aralık 2008 Pazartesi




herkese iyi bayramlar.. kocaman kocaman öpüyorum.....

7 Aralık 2008 Pazar

kafası karışık çocuk

çalıştığım okuldan ortaokuldan sınıf arkadaşım esra geçenlerde hatıra defterini getirdi... Evet hani vardı ya şu süslü püslü anı defterlerinden...( artık sanırım öyle birşey yok herşeyi hızlıca zahmetsiz teknolojiyle hallettiğimiz için öyle kalıcı notlara gerek kalmadı..) Neyse efenim getirmiş defteri, gösterdi benim yazım da var...daha yaşım 13... ama ruhum hala aynı.... Baktım yine her ayrıntıyı yazmışım din dersinde saat 11:40 imiş hatta 5. dersmiş... dipnot olarak ekledikten sonra demişim ki.. şu an kafam çok karışık... ayol ne karışığı 13 yaşındasın ya da 14.... ne gördün de karışmış kafan anlamadım ki ; güldük güldük.. dedim daha ben o zamanlar böleymişim... ne çıkacağı belli...
allahım tüm kadınların mı kafası karışık olur yoksa bu bazı kimslere verilmiş bi özellik mi anlayamadım o gün tüm gün bunu düşündüm...ee bunu da düşünürken kafam karıştı tabi...uuu

30 Kasım 2008 Pazar

kıyıdan

susuyorum...

yoruldum..

gitmek istiyorum...

gidemiyorum...

çok yoruldum.....

sessizliğimle yaşıyorum....hiç bir ses suymak istemiyorum...

göğe bakmak istiyorum saatlerce durmadan... düşünmeden ... aklımdan hiç bişi geçmeden....

tüm kuşlarını saldım aklımın.... hala uçmaktalar... konmaya pek niyetleri yok... durdukları zaman onların peşinden gidicem ben de.....kıyıdan....

6 Kasım 2008 Perşembe

tembel yazar:)

tamam kabul ediyorum çok oldu girmeyeli gene günah çıkartıyorum itiraf ediyorum uzun zamanldan beri günlük hırslara boğuldum aklımdan geçen binlerce şeyi heba ettim.. attım sulara aktı gitti... kendi aksisini görüp kendinden kaçtı...

böleyim son günlerde... aynalara bakıp içimi görüp unutmak istiyorum....

17 Eylül 2008 Çarşamba

blog biliyorum ne zamandır yazamıyorum ama birden yoğun bir temponun içine girdim...
anadolu lisesinde ingilizce öğretmenliğine başladım.... öle işte yorgunum ama iyiyim..:)

3 Eylül 2008 Çarşamba

Canım bir yağmur yağsın istiyor!...





Bütün kahveler,meyhaneler kapandı. Şehir,rüzgarsız ağaçlar gibi serin bir sessizliğe gömüldü. Canım bir yağmur yağmasını istiyor.Gözümü, gönlümü ıslatacak bir yağmur.
......

Evet bir yağmur yağsın istiyorum. Camlardan düşüncelerimizn resmini, haritasını çizerek aksın şakır şakır dökülsün. Ayakkabılarımı elime alayım, paçalarımı sıvayım. Sokaklardan :

Yağmur yağıyor
Seller akıyor
Arap kızı

Camdan bakıyor !

Şarkısını söyleyerek...

Ah ! Şakır şakır, gönlüme bir yağmur yağsın da bak!

sait faik



çok özledim ellerimi cebime koyup yağmurda yürümeyi... hele ki eskişehirde..felaket özledim...

arada kaldım, büründüğüm rollerimden kurtulmaya çalışıyorum, çıkmazlardan çıkmaya...bir ışık... sihirli bir piyano sesi geliyor uzaktan belli belirsiz yürüyorum.. aklımda uğultulu sesler..içimde ben... yine araftayım...yeniden...

25 Ağustos 2008 Pazartesi

eskidendi...





eskiden, çocukken yani ;kapımızın önünden elma şekerci geçerdi hep, annem zararlı, mikroplu diye aldırmazdı.. pencereden öyle gidişini izlerdim sonra şekercinin.. her gördüğümde şimdi aklıma hep o kare gelir..
bir de yiyemeyişlerim tabi...

sonra üniversiteyken senayla animasyon izlemeye giderken bir sürü jelibon alırdık değişik değişik öyle eğlenceli geçerdi ki o saatler öyle keyifliydi ki çok özledim blog.:(



bir keresinde de babam ve oğlumdan çıkmıştık tam sulu dönemlermizden biri selçuk pamuk helva almıştı çıkışta hepimize şişmiş gözlerle, tadı hala damağımdadır onun ....

sonra; kemal çok güzel kırmızı kırmızı ayva tatlısı yapardı...ayva yerine elma bulabilsek te...:)


şimdii elimde bir kase nesquik var çikulatalı toplardan, herkez gitti... hiç birisinin yerini tutmuyor blog...

22 Ağustos 2008 Cuma

sessiz


-beni mutlu et dedi... genç kadın telefondaki sese
-sana yüzük alıcam. dedi karşı taraf
-!!!!?????!!!!!!!!
-mutlu olmaz mısın?
-ben.....
-yüzük alıcam...
-ben gitmeyelim..hoşçakal!
-hoşçakal.
-!!!!!!!!!!!!!

??????

16 Ağustos 2008 Cumartesi

ha gayret

nerdeyse bir ay olmuş yazmayalı be blog... sanırım eskişehirden geldiğimden beri pek yazasım yok..alışamadım henüz buraya(bunu sölemekten nefret ediyorum)... yazmaya yazmaya yazamaz olamaktan korkuyorum.. düşüncesi bile ürkütücü...
eskişehir...istanbul...erdek...bursa...inegöl.. derken şimdi de yalova yolcusu oldum...bi kaç güne kadar semamın yanındayım ordan belki başka bi yer...
yollar gene sırtımda...bir yere ait olamamak... yerleşememek bir yere...kötü...

kayıp bir balık gibiyim.. belki okyanus olarak gördüğüm bir su birikintisi ya da ışığından gözümü kamaştıran parlağın derinliği... derine gittikçe gidiyorum... sanki çıksam oradan nefessiz kalıcam.. ölücem...ağların arasına takılmışım, balıkçı çok ısrarcı...

29 Haziran 2008 Pazar

hiç biriniz için yaşamıyorum... gelin üzerieme üzerime hayat geçerken siz de yanında...
yeter demiyorum gelin gelebildiğiniz kadar üst üste

ey aşk.. inancımı yitiriyorum sana ..... bağıra çağıra.....kolay değil... kırıla kırıla düşe kalka

çok canım yanıyor.....

27 Haziran 2008 Cuma

rüzgar geri getirirse...

Duvarlarımı örüyorum yavaş yavaş, alıp veremediğim yok hiç kimseyle... rüzgârın getirdikleri yetmiyor bu bekleyiş zaman öldürüyor beni…

İğde kokuları geliyor sabahları, pencereyi açıp içime çekiyorum havasını... bir zaman sonra çok kısa bir zaman sonra benden yana olmayacak iğde ağaçları, duyamıyacağim kokuları sabahları…

Gitmek değil belki ama geri dönmek acıtıyor canımı... geri dönmek… yapamadıklarıma dayanmak istemediklerine geri dönmek bir şansım daha var mı dersin ya rüzgar geri getirirse biraz daha didinsem olur mu dersin …

19 Haziran 2008 Perşembe


Canım hiç bir şey yapmak istemiyor. Doğum günüm de geçti… Fena değildi fasıla gittik Fransızca grubunla beraber… Uzun zamandan beri rakı içtim…J Evde de bir sürpriz bekliyormuş meğer… Geçti gitti bu da sevdiklerimden uzakta… Bekliyorum blog olacakları sabırsızlıkla. Hepsini özledim… çok….

13 Haziran 2008 Cuma

içimde yağmur

Hala güzelsin
Eski bir şarkı gibi
Seni ilk görüşüm dün gibi
Nasıl unuturum
Verdiğimiz tüm sözleri
Gezdiğimiz yerleri
Bize bir şey olmaz derdik
Söyle ne zaman kirlendik
Eskiden bu şarkıları
Böyle suskun mu dinlerdik
Dışarda yağmur yağıyor
Gitme vakti benim için
Biraz yürürsem altında
Belki yıkanır içim
Zaten akşam erken iner
Çocuklar okuldan döner
Beni burda görmesinler
Boşuna sevinmesinler
Dışarda yağmur
(İçimde yağmur)
Dışarda yağmur
(İçimde yağmur)
Dışarda yağmur
İçimde


avaz avaz söylüyorum içimden avaz avaz dinliyorum durmadan....elifim geldi bugün,oturduk gitme vakti yaklaştıkça...öyle sarıldık birbirimize ayşe, ben ve elif....
eskişehir, biz bitti mi? bu kadar mı yani? şimdi ne olacak? içim daralıyor özlemi hatırladıkça...

7 Haziran 2008 Cumartesi

acı ve haykırış

Bazen öyle üşüyosun ki içimde, öyle deli boşaltıyosun ki içimi tüm denizleri getirsem dolmuyor kara parçalarım...şimdi sesiz ve kimsesiz terkedilmiş bir adayım... ezberlerdim nasılsa sana çıkan tüm yokuşlarımı, çıkmazlarımı... ben yeşillerimi alıp gidiyorum şimdi tüm maviler senin olsun...Sana bıraktım ödünç aldığım tüm renklerimi.. iyi bak olur mu ...
Ben yalnız bir kara parçasıyım şimdi, bırak beni....Çağırma sakın gidişlerimi...bakma ardımdan...

29 Nisan 2008 Salı

hayat


"....yaşananlara bir beden büyük geliyor artık hayat...
... beni sevda yerimden vurdu yine zaman...." yılmaz erdoğan


sevmek gibi gitmek....
seçimler..
ben kimseyi kırmak istemedim...

biri bir başkasını bekliyor, başkası da onu bekliyor...
beklemek..gelmemek gel diyememek...

neresinden tutulur da düzelir kalp ses ver hadi ne yapılmalı...???

26 Nisan 2008 Cumartesi

renksiz kelebek

acemi bir savaşçıyım ben sadece bu oyunda...
çirkin bir tırtılım ormanda...
kozasını ören bir tırtıl.. kelebek olmayı bekleyen....sen ne görüyorsun bilmiyorum..aldanma benim renklerime ama yine de uçmaya çalşıyorum etrafında...
hangisi doğru bilmiyorum...
özlemek kötü mü... özlüyorum neyi özlediğimi bilmeden...

çekiyor yine birer yanımdan ikizlerim farklı yönlere off arada kalmaktan bıktım...

eyy aşk....diyecek birşeyim yok yürüyorum ellerim cebimde yanında...

6 Nisan 2008 Pazar

ıslak

yağmur yağıyor bugünlerde sürekli.. nisan yağmurları ardından gökkuşağı çıkıyor çocuklar gibi seviniyoruz onunla fotoğraflar çektiriyoruz... :)

canımın içi geldi... sema... nasıl da iyi geldi görmek, anlatmak,konuşmak,dinlemek...nasıl da özlemişim...yetmiyor zaman..hiç...

beni de çağırıyor ingiltereye..bilmiyorum.. karar aşamasındayım hala.. gidersem ne olur gitmezsem ne olur bunları düşünüyorum... dinliyorum durup sık sık kendimi... sesini duymaya çalışıyorum.. fısıl fısıl bütün esinler.. hepsi kendi isteklerini söylüyor, gitme ve gitmeme nedenlerini.... bazen hepsi avaz avaz... hepsinin de kendine göre gerekçeleri var..hepsi de haklı... hangisini dinleyeceğim bilmiyorum...

yağmura çıkıp yürüyorum...

1 Nisan 2008 Salı

körebe

Çocukken saklambaç oynamayı severdim, sonra körebeyi... Bir çember yapardık,içinde biz , bir ebe olurdu gözleri bağlanırdı, yakalamaya çalışırdı birisi...
Biz çocukken eğlenirdik, gülerdik... Bilmezdik büyüyünce de oyunun devam edeceğini farklı kurallar geleceğini.
Şimdi dünya dedikleri şey bir çember , sadece sandığımız kadar da büyük değil. Debelenip duruyoruz haybeye gözlerimizi kapatmaya çalışıyor birileri kör gibiyiz düşleriyle yaşayan körler. El yordamıyla birşeyleri arıyoruz. Tek fark var belki. O zamanki kadar eğlenmiyoruz hiç...

24 Mart 2008 Pazartesi

göğe bakma durağı (1)

İkimiz birden sevinebiliriz göğe bakalım
Şu kaçamak ışıklardan şu şeker kamışlarından
Bebe dişlerinden güneşlerden yaban otlarından
Durmadan harcadığım şu gözlerimi al kurtar
Şu aranıp duran korkak ellerimi tut
Bu evleri atla bu evleri de bunları da
Göğe bakalım

Falanca durağa şimdi geliriz göğe bakalım
İnecek var deriz otobüs durur ineriz
Bu karanlık böyle iyi aferin tanrıya
Herkes uyusun iyi oluyor hoşlanıyorum
Hırsızlar polisler açlar toklar uyusun
Herkes uyusun bir seni uyutmam bir de ben uyumam
Herkes yokken biz oluruz biz uyumayalım
Nasıl olsa sarhoşuz nasıl olsa öpüşürüz sokaklarda
Beni bırak göğe bakalım

Senin bu ellerinde ne var bilmiyorum göğe bakalım
Tuttukça güçleniyorum kalabalık oluyorum
Bu senin eski zaman gizlerin yalnız gibi ağaçlar gibi
Sularım ısınsın diye bakıyorum ısınıyor
Seni aldım bu sunturlu yere getirdim
Sayısız penceren vardı bir bir kapattım
Bana dönesin diye bir bir kapattım
Şimdi otobüs gelir biner gideriz
Dönmeyeceğimiz bir yer beğen başka türlüsü güç
Bir ellerin bir ellerim yeter belliyelim yetsin
Seni aldım bana ayırdım durma kendini hatırlat
Durma kendini hatırlat
Durma göğe bakalım
turgut uyar

sonsuza kadar kalınsa bıkılmayacak sanki o durak...göğe bakmak... bulutların üzerine düşüneceğini hissetmek...
senin bu ellerinde ne var bilmiyorum, tuttukça güçleniyorum kalabalık oluyorum...

nasılsa sarhoşuz,nasılsa öpüşürüz sokaklarda beni bırak göğe bakalım...

hani turgut uyar seven bir belediye başkanı olsa şehrin en ortasındaki bir durağa verse ismini.. gitsek oraya özledikçe...dinlensek...iyi olmaz mı??

olmaz yaa...

herkezin bir göğe bakma durağı olsun o zaman aynı anda kafamızı kaldırıp göğe bakarız belki..buluşuruz, buluştuğumuzu bilmeden...anlarız birbirimizi...ne güzel olur...

23 Mart 2008 Pazar

ehliyettt


blog.. sonunda oldu..! bugün geçtim sınavı... çok güseldi...
umarım iyi gelir.... omuzumdan bi yük kalktı:O)

22 Mart 2008 Cumartesi

konser anları

konserdeydik dün blog... ezginin günlüğü.. nasıl da güzeldi... o kadar sade o kadar dingin, hoş bi grup görmedim ben.. ses.. görüntü mükemmeldi...
doyamadan bitti.. ayşe ile beraberdik iki kişiydik ama mutluyduk...

"birak uyusun su deniz kanatlarimin altinda
gel gezmelere gidelim biz bulutlarin asfaltinda
hic yasamamisiz gibi olacak sonunda
ben kendi yoluma gidecegim gunes kendi yoluna "

şu şehire ilk geldiğim zamanı düşündüm dinlerken,söylerken,istediklerimi,yaptıklarımı ,yapamadıklarımı, dostlukları, sohpetleri, arkadan vurmaları, çay sohpetlerini, aşklarımı, gitmeleri, kalmaları ne varsa işte hepsini... hepsi geçti aklımdan...


"Dayandım gecenin karasına
Artık kimse kıramaz beni
O kül gibi deniz,o sessiz kız
Kayıp bir sandala binip gitti.
Ne sen söyledin derdini
Ne ben sevdiğime inandım
Unut geçen eski günleri
Bunca yıl sonra nasılsın?"

şimdi görsem birilerini...sorsam.. nasılsın? nasıldır acaba? hayat neler getirmiştir avuçlarına ya da neler almıştır...

"kayıp giden bir balık kar değil" der ezgi...
sahiden de öledir.. düşünmek gerek uzunca üzerinde...


"Gezindiğin yollar hani nerde
İnandığın güzellikler hani
Sen istedin öyle oldu seninle ağladı güldü
Tükenip giden sevgiler hani
Bir gün gelirsin içinden rüyaların
Bir gün düşersin eline yine
Arayıp sormadan bulur bakıp da görmeden bilir
Hep kendi yolunda yürür zaman"


şimdi görsem seni... sorsam ki "aşk hiç biter mi" ne dersin acaba...

"Dünya inan ki bildiğin gibi degil cocuk
Bir dümensiz sandal, belki oyuncak bir kayık
Leyla sensin, sevdiğin hayal değil çocuk
Eski bir sevdadır akıntıya karşı yolculuk"


dünya bizim bildiğimz gibi değil artık...eski bir sevda akıntıya karşı yolculuk...

iyiki warsınız ezginin günlüğü...

1 Mart 2008 Cumartesi

hasta

uçurtmanın ipi kaydı elimden...

bahar geliyor oysa tam sırası renklerin, uçan balonların..

acı bir uğultu var kulaklarımda sadece çalan uğul uğul...
yıllar geçiyorr... zaman değişiyor... ben sanki bekleme odasına alınmış, randevusu bilinmeyen,
bekletilen, ve o odada unutulmuş bir hasta gibiyim.Doktor çoktan gitmiş,dergilerin günü geçmiş, sohpetler bile susmuş...saçım başım dağılmış...

içimdeki boşluk dolmuyor..

uçurtmanın ipi kayıyor elimden..tutamıyorum... kimse görmüyor.. uçurtmayla birlikte hayellerim, rengarenk balonlarım da gidiyor...

sanki ölüyorum.. nefes alamıyorum...

19 Şubat 2008 Salı

cennet - cehennem - araf

geldin...
rengarenktin....

sonra tüm renklerini alıp gittin...

geldin....buz gibiydin...

kalbimi evirdin,çevirdin..... elinden düşürdün...

paramparça yapıp gittin....

cennetimdin önce - araf oldun belli süre - şimi cehennemimsin buz gibi ...

artık gelme...

12 Şubat 2008 Salı

bilmek lanetlenmek midir?
hiç bir şey bilmek istemiyorum.....bildiklerimi unutmak acılarımı söküp atmak istiyorum..
düşüşlerimi seyretmenden yoruldum....
konuşma !! duymak istemiyorum....
içimdeki tüm savaşları azat ediyorum, sana bırakıyorum ne varsa...

lanetlenmek istemiyorum.... bilmek te....

içimdeki lanetle nasıl?

7 Şubat 2008 Perşembe

ses yok

İçimdeki tüm kelimeleri, cümleleri ne varsa hepsini doğurmak istiyorum… Sancılarımdan kurtulmak...

Bu şehre çakılıp kaldım hiçbir yere gidemiyorum… Kime ait anıları bekliyorum burada acaba… Kime ait kalıntılarla yaşıyorum bilmiyorum. Kapının kilitleri her gün kilitli içeriden, kapıyı mı kitliyorum yoksa kötülüklerden korunayım derken ruhumun sürgülerini üzerime mi çekiyorum farkında olmadan? Dört duvar değil belki ama kapalı beton yığının içindeyim duvarlarımla baş başa…

Tavan arasına atılmış, tahtadan yapılmış renkli, sallanan, tozlu oyuncak atlar gibiyim… Üzerimdeki tozu ben bile üfleyip silemiyorum…

Başka şehirlere gitmek… Gelse de arkandan sokaklar, şehirler, afişler, kapılar gitmek…
Başka bir deniz bulanabilir mi? Mavisine doyulamayacak? Çağırıyor ya elbet başka kentler bekliyor ya? Ne zaman?


Bu zemheri, bu soğuk, ayaz gittikçe yakıyor içimi, yüreğimi…

16 Ocak 2008 Çarşamba

ağlarsan düşerim

off..içim sıkılıyooo feci..acını hissediyorum senin içindeki acını tüm hücrelerimde hissediyorum...
insanlardan nefret ediyosun bazen haklısn..ben de...ama düşmesin gözlerinden yaşlar n'olur...ağlama ... ağlarsan üşüyorum ben...sen ağlama yeter..diyosun ki düşe kalka wardığım yer bir boyu arpa,bunca çaba bunca gayret....yüreğim hasta..düştü düşecek gözlerinden nolurr ağlama...sewdalar bölee işte hayat böleee....gerçek mi yalan mı....barışır mı bir gün???

5 Ocak 2008 Cumartesi

Le Fabuleux Destin d'Amélie Poulain







Yani Amelie Poulain'in masal gibi kaderi...uzun zamandan beri izlemek istiyordum bu filmi önce soundtrackı geçti elime flimi izlememe rağmen albümü günlerce dinledim muhteşemdi!! Ve nihayet bugün izlemeliyim artık dedim ve filmin dvdsini aldım.Film tam bir görsel şölendi ufak tefek göze takılan hatalar dışında..Renkler,ışık,sahneler,açılar...ve müzik... muhteşemdi....Çok duygulandım ve neden bilmiyorum Amelie'nin ağladığı sahnelerde ben de ağladım blog...Üstelik çok güldüm...Umut ve hayalkırıklığı bu kadar mı güzel anlatır be kardeşim! Tebrikler diyorum yönetmenine (Jean-Pierre Jenuet )...Film birden hayatımda izlediğim enlerin arasına giriverdi ve gerçekten hakediyor..Masal gibi bir zaman geçirdim izlediğim her saniye ve uzun süre etkisinden çıkıcak gibi görünmüyorum..