31 Ekim 2009 Cumartesi

kasım düşü

kasım... ilk akşamüstü kapıda ve denize inen yokuşlarda... tüm akşamüstleri düşümde şimdi; içinden hep sen geçen bir düş gibi...

 üşüyen düşlerim gün gün düşer yaprak gibi dallardan... koca dallardan.. ıssız kalır düşlerim ve de çıplak ağaçlar gibi..üşür sarı kasımlarda....yağmura bulanır sonra toğrağa karışır... biten bir düşüm gibi..

düşen her yaprakla güneş te karışır toprağa...

susuş


hep sevdim gürültünü....
gürültünü sevdim çok...
sustun...
susmanı sevdim...
gittiğinde anladım gitmeni...
gelmelerini daha çok sevdim ..
telaşlı cümlelerini bir de...
sustun oysa..
uzun zaman sustun...
kağıttan gemiler yapıp
saldım akıntına...
dönmediler
dediğin gibi
herşey birgün biter...
herşeye inanmadım...
ama..
inandım sana..
sustun...
mecburen ben de...
şimdi araya reklamlar girdi...
tam bittiği yer burası ya da..
son yazısını göremedim
birkaç saniye farkla...

28 Ekim 2009 Çarşamba

çok ironik çok

2009 dan bıkmış yazımın altında 2009 için dileklerim yazısının görünmesi ne kadar ironik...
hayat bu işte..
bu ikisi arasında gidip gelen bir saçmalık

rüya

belki
tüm bunlar bir rüyadır..
yaşadıklarımız..
tüm bu olup biten..
yitirdiklerimiz..
sancılarımız..



hepsi bir rüya..
tüm bu kargaşa..
savaştıklarımız...

biriktiriğimiz herşey
rüya

ya öyleyse...

peki gözlerini açıp gerçeğe, görmeye cesaretin var mı ?

resim:deviantart


25 Ekim 2009 Pazar

birbirine bağlı iki ayrı yazı...


(aslında bikaç gün gecikmiş bir yazı evde olamadığımdan anca post edebildim)

Birkaç zamandır bir iki iş görüşmesine gittim. Gittiğim yerin kapısına 30metre kala bir mesaj geldi. Bir aksilik çıktı kusura bakmayın başka bir zaman haber vereceğiz diye. Tamam diye cevap gönderdim mesajı okudum ve güldüm. Evet, yeni bir aksilik daha. Hayat resmen dalga geçiyor kenardan halime bakıp gülüyor ama bugün ben bu olaydan sonra karşına geçip bir kahkaha atıp nanik yaptım. 
Aksilik. Evet, görünen bu. sisteme karşı olduğum için sistem beni bir türlü içine almak istemiyor. kenardan köşesinden yanaşmama sinir oluyor samimi olmadığımı onu aslında hiç sevmediğimi hep karşısında olduğumu biliyor… ısrarla almıyor beni içine.
Almasın ne mutlu..

Otobüse bindim ve kulaklığımı taktım ilk çalan şarkı eylül akşamı oldu.
Senin karşında daha güçlüyüm hayat bir sürü taş koy önüme umurumda değil her defasında daha sağlam duracağım karşında her düşmemde daha hızlı kalkıcam inan. Klasik sözler gelebilir bunlar sana ama sakın hafife alma.

Bir gün ben bu bağnaz yerden gidicem ve kendim için o çok istediğim şeyi yapıcam takım elbiseli somurtkan sıkıcı insan olmayı reddedicem. Bir gün o dergiyi kurucam. insanlar okumuyor sanatla kitapla ilgilenmiyor diyenlere inat çıkarıcam bu dergiyi. Editörü olucam ve de. bu dergi için asyaya afrikaya gidicem ve dünyanın en güzel fotoğraflarını çekicem. hala umutlu benim gibi düşünen bir şeylere inancını kaybetmeyen düş kurmanın gerçeklerden daha gerçek olduğunu düşünen insanlar olacak bu dergide. olumsuzluklar da olacak sonu iyi bitmese de olacak.
Ve bir gün ben cundaya taşınıcam. Yaşım belki40 belki 50 olacak ama şarabımı içerken denize karşı tahta masada otururken yazımı göndericem. Hep üzüldüm olmayışlara. Belki iyi ki oldu bugün o aksilik çünkü ben bunarı hiç düşünemezdim yoksa.

*****
Ne yaptım kendim için geriye dönüp baktığımda…
5 sene ye kadar geriye. Ne kaldı elimde.
Onun için gitmedim yurtdışına…
Onun için gitmedim İstanbula…

Onun için okumadım ikinci üniversiteyi.

Yamaç paraşütü yapmayı onun için erteledim...
Kamp yapmayı…
Şehirler görmeyi…
Gitar çalmayı…

Ne kadar çok şey varmış biriktirip yapmadığım ...

Anneme karşı çıktım...
Abim kadar sevdiğim insanın karşısına geçip dişi kaplan kesildim…

Savundum… Savundum… Çevremdeki herkese karşı savundum…

Ağladım bekledim…

Güldüm bekledim…
Mezun oldum bekledim…
Dans etmedim hiç o gelir diye…


Bir gün o bir günün gelmesini bekledim…

Verilen sözlerinin olmayışlarındaki hayal kırıklığımın geçmesini bekledim..
Bekledim…
Hepsi geçti…
Meğer her yapamadığı şey ayrı bir tuğla olup bir duvar örmeye yetebilmiş

Nasıl yavaş olmuş ki sert ve sağlam bir duvara dönüşmüş…

Ondan kopmaya çalışırken… kalkan olduğum kişilerin şimdi hepsi karşı bana….

ne yapıyorsun sen diye
o kadar uğraştın bu hale getirdin
şimdi neden vazgeçiyosun diye
ne kadar sağlam durmuşum; ki onu korurken kendimi tüketmişim yavaş yavaş fark etmeden.

Artık yer değiştiriyorum şimdi hayata karşı tutunuyorum ona karşı tutunduğum sabrı… Hayat… Senden daha neler çıkacak bilmiyorum ama artık kendime oynuyorum .
Zarı kendim için atıyorum…

Ya hep tek, hep yek…
Ya da dü-şeş

21 Ekim 2009 Çarşamba

çabuk geçsin


"Gidiyorum yine bu şehirden
Ayaklarım geri geri
Tekerlekler almış başını
Dönüyor dönüyor"

çok dinlerdim bu şarkıyı
sölerdim inceden inceye dönem dönem....

şimdi sadece dinliyorum gidememenin sancısını yaşayarak
şöyle bir gözden geçirdim 2009u

fene gelmemişti bilindik üç beş şey vardı evet ama kötü geçti be blog
şöyle istatistiğe vursak

en çok bu yıl ağladım
en çok bu yıl kararsız kaldım
en çok 2009 da fikir değiştirdim
en çok bu yıl bu kadar ümitsiz kaldım
boğuldum
tıkandım
gömüldüm
vazgeçtim
yenildim
özledim
isyan ettim
yoruldum
tıkandım
donuklaştım
çöktüm
direndim
düştüm
kanadım,
üzüldüm
yanıldım
korktum
ağladım

en çok bu yıl
ağladım
ağladım
en çok bu yıl
deli gibi
ağladım



hani erken bırakma şansım olsa hemen vericem
daha erken bitme şansı yok mu bu yılın
hoş
daha kötü bir yıl bekliyor olabilir


çabuk bitsin
ekim kasım aralık


sonbahar
çabuk geçsin

daha fazla üşümeye mecalim yok

18 Ekim 2009 Pazar

neden alçak gönüllü olup tevazü gösterdikçe insanlar gerçek sanıyoo kendini bi bok sanıp burnu kaf dağına çıkıyoooo

16 Ekim 2009 Cuma

hayat tavladır ve yere düşen yıldızlardır gözlerden



"dene yanıl gör gerçeği
geçmişi yok sayarak
mutlaka görmen gerek
bakana fark atarak
ağlayıp döndün yine
başına dert açarak
derdini açman gerek
dostunla tek atarak
hayat mars etti üstelik zar tutarak yine bense sıkıldım hep yek atmaktan kadere" gripin

Hayat tavladır… Sevmişti bu sözü...

Oysa tavla sevmez ki öyle çok dahası bilmez adamakıllı. Bu muydu sebebi ?

Adı: kendini peri sanan bir ölümlü
Yaşı ise son bir yıldır her gün farklı sebeplerden dilinde ama her gün
Mesleği henüz belirli bir mesleği yok her gün başka bir şey olarak kalkıyor…
Böcek toplayıcısı, hayalet avcısı, gönüllü sahaf gezicisi, bazı sabahlar ise daktilo tamircisi olarak uyanıyordu.
Cinsiyeti: kendini kadın sanan bir tırtıl.

ama Bugün bir şey oldu…
Gözlerinin etrafındaki çizgilerle yüzleşti bugün buna sebep olan ise bir başka kadındı…
Yüzüne “aaaa siz daha büyük duruyosunuz “deyince… Bir şey diyemedi..
“Ayy kırılmadınız dimi” sorusuna ise yok diyerek cevap verdi.

Aslında o an gerçekten hiç kırılmamıştı…. Üzerinde durmamıştı bile ama... Ama işte sonra yolda başını yasladı otobüsün koltuğuna o zaman düştü işte aklına.

Aradaki beş yaşın üstüne iki yıl da sen atsan aradaki 7 yıl nereye gitmişti?
bu çöküntü ne ara olmuştu?
o telaşlı ebemkuşağı nereye saklanmıştı?

Hangi boşlukta kaybolmuştu bu kadar sessiz ve habersiz… Sadakatsizce…
Kum saati gibi bir şeydi hayat evet… Eskiler çoktan biliyordu… Çözmüştü bunu… Kumlar bir uçtan diğerine o kadar çabuk doluyordu ki biz bir aptal gibi kumların düşüşüne bakarken her şey o arada oluyordu işte… her şey…
Birdenbire…
Biz bölüyorduk sadece zaman adını verdiğimiz şeye ..
Yıllara, mevsimlere, günlere, aylara ve anlara…
Eve gelince aynadan uzun süre alamadığı yüzüne baktı tek tek defalarca dokundu gözlerinin etrafındaki çizgilere... uzun uzun seyretti gözlerinin altındaki siyahlıklarını. İçimdeki gölgeler dayanmayıp dışarı çıktı herhalde diye düşündü .. Gülümsedi…
Acıyan canını yine dudaklarıyla yok etti… Dudaklarının etrafındaki çizgiler de bu yüzden çoğalmıştı belki… Düşündü. Aynayı bıraktı yüzünü sildi…
Fotoğrafları çıkardı… Zaten zamanın en acımasız tanığı onlar değil miydi? Anların topluluğu….!
Çoğu zaman çok güzel anların hem de….
Genelde hep mutluluk zamanlarımızda mı çekilir fotoğraflar?
Bu yüzden mi acıyarak bakmamız yıllar sonra onlara
Mutlu zamanlarımızı üstelik kendi mutlu anlarımızı kıskanmamız bundan mı yani?
Her yıl bir öncekinin daha kötü bir kopyası mı hayat?
Defalarca çekile çekile rengi kalmamış ve artık okunamayan kötü bir kopya mı?
Oysa eskiden… Çok değil daha birkaç yıl öncesinden… Gülünce gözlerinin içinin içi gülerdi kızın… Sakın abartı sanmayın gözlerinin içinin içi tabirini… Hani Japon çizgi film karakterleri olur ya öyle parlardı kızın gözleri. Bin bilmem kaç tane yıldız doğardı gözlerine.
... Hele dayanamayıp bir kahkaha patlatırdı ki şehrin tüm kuşları dolardı odaya sanki o an.
Fotoğraflara baktıkça ağlayası geldi…
Bir şans daha var mıydı?
Hep derdi vardı büyümekle ama sanki en çok bu sefer koymuştu en çok bugün canını yakmıştı
Kanatmıştı aynı yeri hem de… Yaranın en dibi burası mıydı? bilemedi....

Kime ağlamıştı bunca zaman?
Kime gitmişti bunca kayan yıldız, hangi mezarlığa ?
Bedelini ödeyen kendisi değil miydi?

Kum saati gibiydi hayat akışına kapılınca gözümüzü alamıyor… Kenara koyunca bir daha elimizi sürmüyorduk…
Peki, o kumların geçtiği anlar…
Bütün çizgiler orda mı birikmişti?
gözlerindeki tüm yıldızlar ayaklarının ucuna düştü şimdi....










14 Ekim 2009 Çarşamba

ardına bakıp yine de gitmek / gidememek


-Dön bir bak şu şehre arkanda bıraktıklarına belki fikrini değiştirirsin hı? 7tepe dizisinden bir replik.

Bir biz miyiz geride bıraktıklarımıza bakıp, kıyamayıp ta fikrimizi değiştiren…

Gidenlere el bile sallamadan kuş olup uçmalarını izlemek...

bütün düğümleri kalanın boğazına daha da düğümleyip gitmek...

iki satır yazmadan hem de...

Bir adı konmuş mu önceden bunun?

Geride kalandan başka?

Var mıdır?

13 Ekim 2009 Salı

belle!!!!




şimdi ben notre dame de paris müzikalinden 2 şarkıyı çoook seviyorum biri "Belle" diğeri de "Tu Vas Me Detruire" içlerinden de en çok rahibin sesini severim.. nasıl bir inandırıştır o .. ama burda orjinal videolarını koymadım.. onlar ayrı güzel...
nerdeyse hergün dinlememe rağmen bu videoyu yeni keşfettim geçen gün...
nasıl hoşlar... hele ki Daniel (yine rahip(: )...!! ben hep sevdim gülünce gözleri kısılan insanları..ısınıveririm hemen ..çok doğal ve samimi gelir...bu video da öyle oldu benim için...
onca sene fransızca görüp hep ingilizceden daha az sevmiştim ve unutmaya yüz tutmuştur benim için hani birisi bişi sorsa kalırım öyle ama burda fransızcaya aşık oldum yeniden resmen tee yıllar önceki gibi... ama en çok istediğim fransada bu müzikale bu kadroyla tanık olmak.. ah allahım nasıl nasıl isterim...:/
keşke...
genelde pek yazmam bu tarz yazılar ama artık yazacağım sanırım...

12 Ekim 2009 Pazartesi

the bird girl's illusion


-yes i am a bird girl..
my wings may be so weeny for now
but i soon turn a glorious bird with large wings...
when i am ready and be surrounded with my real dreams...
cause the dreams are the only reality as poe says...

when i reach the blue pink purple sky
i will look at you from just there above the clouds...
i know but now i am a weeny bird
and
this is the dream of a wenny bird girl..

listened Antony & The Johnsons Bird Gerhl while writing....

7 Ekim 2009 Çarşamba

*BarroCo


MusicPlaylist


Senden elimde tek kalan

Her gün kumsaldan toplar gibi senden taa içinden topladığım bu küçük renkli çakıl taşları

Biriktiriyorum onları

İrili ufaklı parlak mat kimi zaman iyice solmuş

Kimi yere atınca tüy kadar hafif sessiz belirsiz

Kimisi birbirine değince ateş çıkaranından

Ben hepsini sevdim

Ayrı ayrı okudum içtim baktım izledim

Aldım diğerlerinin yanına koydum hiçbirini sorgulamadım dışlamadım

Avucuma sığmıyor şimdi çakıl taşları

Ve giderek silikleşiyor siyaha dönerek

Kaybolana denk

Ellerimi kanata dek

Devam ediyorum

Belki aralarına bir midye ya da istiridye karışır da

Düzgün olmasa da olsa

Bir inci bırakır diye avucuma….


*( Portekizce'de düzgün olmayan inci)


6 Ekim 2009 Salı

düşüş


her gün biraz daha havalanıyor uzaklaşıyor ruhum
düşüşüm çok görkemli olacak....