11 Aralık 2012 Salı

Yol Şarkıları

Sonra dedim ki; mesele yarı yolda kalmak falan değilmiş.
Tek başına yürürken yolda çok güzel bir müzik dinlemek gibi bir şeymiş seninle olmak. Ara sıra değişen. Müziğin her türlüsü.

Fazlası değil,

Şimdi sussa da;  neyse ki yolcu olanın yanında hep vardır kendi müzikleri.

Şarkılar benimdir, şarkılarım benim.





17 Eylül 2012 Pazartesi

An ve Zaman


mutluluk
kısadır.
farkettiğinde başlar 
asıl
uzun ve yorgun yolculuklar...


Ne kadar farklı yoldan gidersen git bazı yollar hep aynı yere varır, hep aynı sonuca varır: sonuçsuzluğa!
Hayat bir problem bile değil ! Neyi çözmeye uğraşıyoruz bilmiyorum.

Eğer bir önsüzü olsaydı hayatın ya da aşkın neler yazardı ? Biz hepsini yaşayarak yazıyoruz...
Ölüler tanık, kimseyi bulamazsak alıp karşımıza onlarla konuşuyoruz, hani okuyoruz ya, bazı geceler yazılanlardan medet umuyoruz bazı günler hiç bir şey yetmiyor anlamaya, anlatmaya... Öylece dursun ve geçsin diyorsun, kalbini alıyorsun okşayıp uyutuyorsun hayat diyorsun; hayat böyle!
Sen dipteyken bile ayakta durabiliyor musun ondan haber ver!

3. bir kişidir hayat seninle her şeyin arasına giren!
Sesin o kadar detone ki dünya sen bile umursamıyorsun artık kendini.


Seninle arama bin yıl koydum
Hesabını iyi tut sevgilim
Tut ki dayanamam
Yüz yıl sonra kapına gelirim

Kim bilir belki yeniden
Pencereden karşı çatıdaki şaşkın martılara güleriz



ilk yayınlama tarihi: 31 temmuz 2011 pazar
yazının şarkısı erkan oğur - pencereden kar geliyor.

4 Eylül 2012 Salı

"yavaşlık" ya da "akşam sefası"

"...yavaşlığın düzeyi anının yoğunluğuyla doğru orantılıdır; hızın düzeyi unutmanın yoğunluğuyla doğru orantılıdır. yavaşlıkla anımsama, hız ile unutma arasında gizli bir ilişki vardır. bir şey anımsamak isteyen kimse yürüyüşünü yavaşlatır. buna karşılık, az önce yaşadığı kötü bir olayı unutmaya çalışan insan elinde olmadan yürüyüşünü hızlandırır..." demişti Milan Kundera Yavaşlık adlı kitabında.

Yıllar önce okumuştum bu dizeleri "anladım" gururu ile. Anlamamışım meğer.
Ne kadar zaman geçti bilmiyorum, bileyim istemiyorum 1 yıl mı, 5 ay, 1 gün ?  Zamanın önemi var mı,  üstelik güzel bir bahar akşamüstünde; girdiğin sokakta adımların çocuk seslerine karıştığı halde, göremedikten sonra. 

Ne kadar hızlı yapmaya çalışıyorum her şeyi, sabah evden çıkıyorum, her gün Çiçek Pasajı'nın önünden geçiyorum, önceden bakardım uzun uzun ,İstiklâl Caddesi'nin her sabah başka halini izlerdim. Her sabah başka biri gibi kalkardı ya da bana öyle gelirdi. Şimdi her sabah aynı, uzun zamandır. Sanki her gece sevmediği birinin yanında uyanıyor. Hep gri. Çok sessiz, böyle bir başka ıssız taşları. Bir başka suskun. Aşıkları da eskisi gibi değil. 

Bugün farkettim, bütün insanları geçmek istiyorum sokaklarda, iş dönüşlerinde, bir yerlere giderken, bir yerlerden dönerken hızlı hızlı yürüyorum. Sırada beklerken acele ediyorum. Sanki her gideceğim yerde beni bekleyen bir şey var. Bekleyen tek şey kitaplar ya da yapılacak işler.

Ben yavaş yavaş yaşamayı özledim, yavaş yavaş yürümeyi, acele etmemeyi, mutlu bir türkü söylemeyi özledim.



Sonra bir kapı kapanıyor, onca yapılmamış yaşanmamış tüm şeyler o kapıda kilitleniyor, bir dize uçuşup duruyor aklında "ısıtan bir şeyden değil yakan bir şeyden söz ediyoruz" *

...............


Hâlâ seven var mı, hâlâ her gördüğünde uzun uzun bakan var mı akşam sefasına benim kadar, benim gibi? Sanmam.

Hep ondan bu haller, bunların hepsi fasa fiso.


- Mabel Matiz- Peruk Gibi Hüzünlü
-Simon and Garfunkel - Bookends
 - dinlendi.

* Barış Bıçakçı

24 Temmuz 2012 Salı

Gayet normal şartlar altında







"(Ne kadar da çok severmişiz birbirimizi
Sahi ne kadar da çok severmişiz
Yıllarca, yüzyıllarca öpüştük
Sigaralar tuttuk, içkilerin en iyisini sunduk
İstersen bu gece burada kal, dedik
Sağlığımızı sorduk, bir sürü ilaç adları saydık
Sık sık görüşelim, olmaz mı dedik
İyi bildiğimiz ne varsa yaptık, 

ayrıldık
Ortada
Her zamanki gibi bir karanfil kaldı.)"edip cansever

ortada hep bir karanfil kalır
yanık bir karanfil
kokusu hiç gitmez, belki aylar aylar sürer...
sonra bir şarkı ile bir şiir birleşir, hiç bir şey olmasına gerek yok, hani yolda yürürken birini benzetmemişsindir bu sefer, ya da uzaktan gelen  şarkı da değildir hiç hatırlatmayan, yolda yürüdüğü sokak, öptüğü köşeden bile geçseniz her gün , yok bunlardan değil, eve girdiniz bir koku yayıldı sizinle birlikte, yok ondan da değil, sevdiğiniz bir kitaptan ortak bir cümle de değil, böyle birden ansızın hani bir sebep yokken bir karanfil kokusu yayılır, yanık yanık...
hiç dinlemediğiniz bir şarkı çalmaya başlar içinizde durmadan , hani sarılsanız birine gidecek belki o koku, o an bile olsa... 
ama sarılamazsınız
koku yapışır burnunuza

hem de hiç bir sebep yokken ortada
gayet normal şartlar altında




sonra...
sonrası kalır

18 Temmuz 2012 Çarşamba

Belki, bazen

"Asla ağlamamalısın der bir şarkı. Onun dışında bir şey diyen kimse yok" Ingeborg Bachmann

Saçlarını ara sıra geriye tarıyor yaşam, kulağının arkasına alıyor. Uzun saçlı bir kadın oluyor, ancak bir kadın olabilir yaşam, kafası her daim karışık bir kadına benzetiyorum yaşamı. Öylece duruyor hepimizden sıkılmış gibi.

Ne kadar çabuk geçiyor gibi geliyor her şey, hiç bir şey geçmese de...
Yeni dostlar, yeni yeni filmler hatta yeni yazarlar katıyorsun hayata hani birlikte ilerleyelim diye...
 Bir zamanlar eski zamanlarda kalıyor, dünya sessiz sedasız vals yapar gibi dönüyor...


Sen hangi sözleri yazarsan yaz üstüne; hayat hep kendi şarkısını çalıyor.
Belki de bu yüzden ters düşüyoruz, sözsüz bir müzik gibi yaşamalı onu, anlatamıyor, anlamıyoruz.

Belki bazen sadece beni dinle diyordur, beni biraz dinle...



*dinlendi:

The Last Waltz (Oldboy Soundtrack)

2 Temmuz 2012 Pazartesi

Az Yaşam/ak

kalbe dair her şey artık daha az...
 turgut uyar'ın  dediği gibi;


‘her şeyden biraz kalır’ diyor birileri, 
çoğulluk haklılıktır. 
Kavanozda biraz kahve 
Kutuda biraz ekmek.. 
İnsanda biraz acı(..)*



insan ne zaman hazır olur daha azlara...
içindeki her şey bittiğinde mi
ne zaman alışılır azlara
da az samimiyete
kaç insan görünce şaşırır hala şaşılmayacak şeylere
kalp ne zaman durur,  vazgeçer sevmekten, illa ki fiziken durunca mı?
ne zaman alışır yokluklara
ne zaman alışır  her şeyi kabullenmeye
heycanlanmamaya, kalktığı her  sabahta "belki bu gün farklı olur " cümlesine inanmamaya

daha kaç su vurmalı kıyılarına kayalaşmak için, çok mu ya da bir su hatta deniz olduğunu ne zaman sonra kabullenir insan ?

kabullenir mi?

ya da daha önemlisi, akıl neyse de kalp alışır mı, alışılır mı bu kadar çok yokluklara?



Neyse ki insan alışmak değil ama öğreniyor daha az ile yaşamaya...

eskir mi hisler ?

"Bir mısra daha söylesek sanki her şey düzelecek." demiş Cemal Süreya
Ondandır bu sessizliğin...
ne kadar bencilim sanki en çok ben üzülüyorum, en çok ben seviyorum, en çok ben..., en çok ben....
ne yazayım ki şimdi ben , ben ne yazarım şimdi...
sonra her şey bitiyor, kitaplar okunmayı bekliyor, filmler izlenmeyi aslında iyi gelir kitap diyor arkadaşlar, sonra arkadaşlar iyi geliyor sonra onlar da gidiyor...
sensiz istanbul'un tadını çıkarmaya çalışıyorum en sevdiğim şehrin, pek başarılı olamıyorum..
ben bitiyorum, ruhumun büyük parçası derin bir uykuda, kalanıyla da bu kadar oluyor...
"özlemek" duygusunu tamamen çıkarmak mümkün müdür hayattan...




-
"isterse otuzbeşbin keman olsun
artık nasıl anlatabilir bu yalnızlığı"




-keman soloları programımız sona erdi-

Turgut UYAR


yazılma zamanı: nisan 2012

20 Haziran 2012 Çarşamba

unutamamak şairleri

sormuyorum nedenini artık,

sevdiğim şairlerin yüzlerini gördüğümde seninle karşılaşmış gibi olmanın verdiği hissi...

sanki
hala oturuyoruz
ve
vakit haziran bir akşamüstü

16 Haziran 2012 Cumartesi

"Gelmiş Bulundum" / Beş Mevsim

öyle ya; "gelmiş bulundum"*

"Bize mutluluk getir" dedim bir dosta bugün oralardan, memleketinden,  ama genzimizi yakmayanından.
365 gün olmuş geçeli o "kiraz kulaklı" günden, o güzel sabaha uyanalı 12 ay olmuş. ne kadar uzun ne kadar güzel ne kadar zor ne kadar kırmızı ve siyahtı, tam 1 yıl olmuş. kutlamışız, içmişiz serin bir ev varmış balkonda, perdeleri savrulan rüzgarda...
eskiden anıların ölü olduğuna inanırdım, yanılmışım. şu anımdan daha canlı bir an var , hatta sınırsız bir zaman var; yaşanmış, hep zamanda asılı kalan.
denize inen bir yokuşum var
hep aynı şeyi gördüğüm rüyalarım var nefes nefese uyandığım
köşeden dönmelerim var kimseye el sallamadığım
elimde poşetlerde anahtar arayışım var, eşikte beklediğim
kalabalık bir gürültü var her gün sonunda yine
sabahları "günaydın"'laştığım komşularım var
kokusu var sokağımın konuşmalarında senin olan
klisenin çan sesleri var sevdiğin
harareretli iş çıkışlarım, gün bitimlerim var anlatamadığım kimseye
tanık olduğum kendime de dahil hiç kimseye biriktiremediğim hikayelerim var
"nasıl, yakışmış mı ? " diye sormalarım var hiç sorulmayan
uzun uzun  aylarım, günlerim, akşam üstlerim var üstü başı dağınık
birazdan kapı vurulacak, şimdi zil çalacak hisleri var kapımın önünde; sessiz
hala görülecek sokak adları...

en sevdiğin kitap en güzel yerinde yarım kalmış, ondan da öte sonunu biri alıp elinden yakmış gibi... sen nasıl devam edersen et, sonu hep iğreti duracak, yakışmayacak...

içimi dökemedim, dilimi dökemedim, kalbimi dökemedim, aklımı dökemedim...
hala kaskatıyım

çok iyi bilirim olmaz ya, ama insan bekliyor işte...

n' olur olmasın artık özlemek, hiç...

*edip cansever

18 Mart 2012 Pazar

zaman durmadan geçiyor...

Bazen çok korkuyorum Oğuz Atay'ın kahramanlarına benzemekten... hayata salıveresim geliyor kendimi o zaman..  kapıyı cuma akşamı kilitleyip bir sonraki açışımın pazartesi sabahı olacağıını anımsıyorum sonra... ister istemez acı acı gülümsüyorum halime...
sonra diyorum ah bahar iyice gelse de yeniden aşık olup yeni hatalar yapılsa eski kara köklü...
çok üşüdük bu kış... illa ki uzun upuzun olmalı bu sefer; bahar da yaz da....
çok üşüdük bu kış bir karşılığı olmalı....
illa ki olmalı...

ahmet kaya- ah dinlendi....

9 Ocak 2012 Pazartesi

düşüş

-Sana senin kadar aşık olmayan birine niye bu kadar aşıksın?
-...:/?!Bilmiyorum...*


hayat biliyorum hiç adil değilsin...
ama tam ortasında , yani işte tam da yarı zamanında güzelliğin
bitirmemeye baş koymuş durmadan bir yalnızlıkla geliyorsun...
onu alıp gideceksin yine seziyorum
ben yeniden başlayacağım üşümeye...
ve çok soğuk gündüzler-geceler-sabahlar  başlayacak
bu kalabalık şehir yeniden bomboş kalacak

gideceksin ve yer kabuğu kayacak ayaklarımdan
düşüp düşüp kalkacağım ben buzdan
ve üşüyüp duracağım bu yüzden
üşüyüp duracağım...




oysa;

"son çırpınışımdın sen insanlar arasında. keşke yalnız bunun için sevseydim seni."

unutmadan : güzel uyu cema süreya iyi ki hala varsın ve bizimlesin

yazının şarkısı: gone away- my brightest diamond...