17 Eylül 2012 Pazartesi

An ve Zaman


mutluluk
kısadır.
farkettiğinde başlar 
asıl
uzun ve yorgun yolculuklar...


Ne kadar farklı yoldan gidersen git bazı yollar hep aynı yere varır, hep aynı sonuca varır: sonuçsuzluğa!
Hayat bir problem bile değil ! Neyi çözmeye uğraşıyoruz bilmiyorum.

Eğer bir önsüzü olsaydı hayatın ya da aşkın neler yazardı ? Biz hepsini yaşayarak yazıyoruz...
Ölüler tanık, kimseyi bulamazsak alıp karşımıza onlarla konuşuyoruz, hani okuyoruz ya, bazı geceler yazılanlardan medet umuyoruz bazı günler hiç bir şey yetmiyor anlamaya, anlatmaya... Öylece dursun ve geçsin diyorsun, kalbini alıyorsun okşayıp uyutuyorsun hayat diyorsun; hayat böyle!
Sen dipteyken bile ayakta durabiliyor musun ondan haber ver!

3. bir kişidir hayat seninle her şeyin arasına giren!
Sesin o kadar detone ki dünya sen bile umursamıyorsun artık kendini.


Seninle arama bin yıl koydum
Hesabını iyi tut sevgilim
Tut ki dayanamam
Yüz yıl sonra kapına gelirim

Kim bilir belki yeniden
Pencereden karşı çatıdaki şaşkın martılara güleriz



ilk yayınlama tarihi: 31 temmuz 2011 pazar
yazının şarkısı erkan oğur - pencereden kar geliyor.

4 Eylül 2012 Salı

"yavaşlık" ya da "akşam sefası"

"...yavaşlığın düzeyi anının yoğunluğuyla doğru orantılıdır; hızın düzeyi unutmanın yoğunluğuyla doğru orantılıdır. yavaşlıkla anımsama, hız ile unutma arasında gizli bir ilişki vardır. bir şey anımsamak isteyen kimse yürüyüşünü yavaşlatır. buna karşılık, az önce yaşadığı kötü bir olayı unutmaya çalışan insan elinde olmadan yürüyüşünü hızlandırır..." demişti Milan Kundera Yavaşlık adlı kitabında.

Yıllar önce okumuştum bu dizeleri "anladım" gururu ile. Anlamamışım meğer.
Ne kadar zaman geçti bilmiyorum, bileyim istemiyorum 1 yıl mı, 5 ay, 1 gün ?  Zamanın önemi var mı,  üstelik güzel bir bahar akşamüstünde; girdiğin sokakta adımların çocuk seslerine karıştığı halde, göremedikten sonra. 

Ne kadar hızlı yapmaya çalışıyorum her şeyi, sabah evden çıkıyorum, her gün Çiçek Pasajı'nın önünden geçiyorum, önceden bakardım uzun uzun ,İstiklâl Caddesi'nin her sabah başka halini izlerdim. Her sabah başka biri gibi kalkardı ya da bana öyle gelirdi. Şimdi her sabah aynı, uzun zamandır. Sanki her gece sevmediği birinin yanında uyanıyor. Hep gri. Çok sessiz, böyle bir başka ıssız taşları. Bir başka suskun. Aşıkları da eskisi gibi değil. 

Bugün farkettim, bütün insanları geçmek istiyorum sokaklarda, iş dönüşlerinde, bir yerlere giderken, bir yerlerden dönerken hızlı hızlı yürüyorum. Sırada beklerken acele ediyorum. Sanki her gideceğim yerde beni bekleyen bir şey var. Bekleyen tek şey kitaplar ya da yapılacak işler.

Ben yavaş yavaş yaşamayı özledim, yavaş yavaş yürümeyi, acele etmemeyi, mutlu bir türkü söylemeyi özledim.



Sonra bir kapı kapanıyor, onca yapılmamış yaşanmamış tüm şeyler o kapıda kilitleniyor, bir dize uçuşup duruyor aklında "ısıtan bir şeyden değil yakan bir şeyden söz ediyoruz" *

...............


Hâlâ seven var mı, hâlâ her gördüğünde uzun uzun bakan var mı akşam sefasına benim kadar, benim gibi? Sanmam.

Hep ondan bu haller, bunların hepsi fasa fiso.


- Mabel Matiz- Peruk Gibi Hüzünlü
-Simon and Garfunkel - Bookends
 - dinlendi.

* Barış Bıçakçı